06 Ağustos 2009

aidiyetsiz itiraf yazısı

Bazı insanlar kendilerini hiç bir yere ait hissetmezler. Evleri olur, evlerini döşerler, o evde yaşarlar, o evde keyifli saatler geçirirler; ama ertesi gün dünyanın bambaşka bir yerine alıp koysanız da yerlerini yadırgamazlar. Kendini bir yere ait hissedememe, "belirsizlik" gibi bir iç huzursuzluğa neden olsa da çok büyük bir avantajı da vardır: Çok kolay adapte olabilme.

Çünkü yatak olarak benimsedikleri bir yatak yoktur. Üzerinde yattıkları her yatağa "benim yatağım" diyebilirler. Her banyoda aynı rahatlıkla duş alabilirler. Her balkonda şehri izleyerek kendi içlerine, düşüncelerine seyahat edebilirler. (...)

Çok iyi biliyorum; çünkü ben de onlardan biriyim. Sabitleştikçe huzursuzlaşan, göçebeleştikçe yaralarını saran, iç huzurunu tutturan, oradan oraya savrulup bambaşka hayatlara dahil olmaktan tarifsiz bir keyif alanlardanım. "Kaçtıkça kendini bulma"sendromu diyorum ben buna.

Bundan daha çok keyif aldığım tek şey ise; gitmenin verdiği o buruk hüzün. Depresif takılmaktan hoşlanan biri asla değilimdir, "eğlence" benim kararlarımı vermemdeki kriterdir, doğuştan bir pür neşeye sahibimdir, tatsız olaylarda bile "Amaan napiim olmuş bir kere" der geçerim; ama bütün bunlara taban taba zıt biçimde terk etmenin verdiği o burukluktan da mazoşist bir zevk alıyorum.

15 gündür kendimi prenses gibi hissetmemi sağlayan şehirden ayrılıyorum bugün. Çok tatlı insanlarla tanıştım. Çok keyifli sohbetler eşliğinde saatler geçirdim. Güneşlendim. Yüzdüm. Okumayı yazmayı birlikte öğrendiğim iki arkadaşımla buluştum. Para harcadım. Biraz daha yüzdüm. Yüzlerce sayfa roman okudum. Yeni projeler ürettim. Hayaller kurdum. Bir arkadaşımla evlenmeye karar verdim. Bir arkadaşımla martta yapacağımız seyahati planladım. Saçımı boyattım. Bir kaç adamın beni şımartmasına izin verdim. Çok yakın bir arkadaşımla hayatsal çelişkilerimi paylaştım, yalnız olmadığımı fark ettim.

Ve şimdi toplanmış eşyalarımın karşısında oturuyorum. Uyku tulumuna sarılmış kocaman bir poşetin içinde LCD ekran bile var taşıyacağım şeyler arasında. Tam çeyiz taşıyan gurbetçi modeLi.
Kahvem bitince havaalanına gideceğim.
O buruk hissin tadını sonuna kadar çıkartacağım.
Ve uçak havalanırken, bir sonraki "terk edişimi" planlamaya başlayacağım.



Fotoğraf notu: Bence bu fotoğraf son derece hüzünlü bir fotoğraf. Ama bu fotoğrafında içinde bulunduğu bir albüm dün Picassa'dan FF'e düşünce kıyametler koptu. Bana da nefis bir yazı konusu malzemesi çıktı. At gözlüğü takmış zihniyeti daha sonra paylaşacağım sizinle.

Ben bir sonraki durağıma ulaşıp az sayıda aidiyet hissettiren şeyden biri olan bu bloguma fırsat buluncaya kadar iyi bakın kendinize =)

Share/Save/Bookmark

4 yorum:

Pilli-Cadi dedi ki...

aman allahim nasil heryerde dus alabilirsin:)

ben evimde bile dus alirken kolum bir yere degse cildiririm. baska bir yerde de dus alirken ilk önce herseyi ace ve cifle yikamam lazim, yikarim ama yine de hicbir yere degmemeye calisirim. musluk baslari en büyük takkintim. iyice yikanacak yoksa dokunamam. ben kendi evimde bile böyleyken nasil heryerde dus alabilirsin:D:D
inanilmaz geliyor bana

her yatakta uyuyamam da ancak cok cok temiz oldugundan emin olmam lazim

TrexxxXx dedi ki...

tamam gel inter rail yapalım.

zillosh dedi ki...

@piLLi-cadı: O kadar garip yerlerde o kadar garip yataklarda uyumuşluğum var ki; yatağın temizliği bir yatakta kaç kişi uyuduğumuz filan artık umurumda olmuyor. Benim hijnyenikliğim sadece kendi evimle sınırlı. Hergün yastık yüzü değiştiririm; ruhum sıkıldıkça jküvet lavobo ovalarım filan ama kendi evimden çıktığım anda her yerde uyuyup her yerde duş alabilirim =))

zillosh dedi ki...

@ TrexxxXx: Pazartesi gecesine vize & valizini hazırla öyleysem =))

Pinterest'im

Instagram'ım