28 Ağustos 2009

Selanik (Thesaloniki) yarım günlük turistik gezi


Katılımcısı olacağım etkinlik için buluşma noktası Atina'ydı ama ben ucuzundan bir otobüs bileti alıp iki gün öncesinden Selanik yolları tuttum. Tek başıma, ya'mas (şerefe) ve filakia(öpücükler)dan başka Yunanca tek bir kelime bilmeden...

Uzun yolculuğum için bol bol kitap dergi stoklamıştım; ama çok hoş adamlardan oluşan bir İtalyan grupla yolculuk yapacağımı bilmiyordum. Sınırdaki pasaport kontrolünde mini elbisemle donarken, arkamdaki İtalyan hemen üzerindeki sweat'i çıkarıp omuzlarıma bırakıverdi. Böylece muhabbete başladık. Mısır'da bir kaç şehir, Türkiye'de Mardin, Antep, Diyarbakır, Urfa ve İstanbul'u gezmişler; Yunanistan'dan feribotla İtalya'ya döneceklermiş. Bayılıyorum bunların bu pervasız gezgin hallerine!

Sabah 7:30'da Selanik'e ulaşana kadar bol bol yolculuklarımızdan bahsettik. Sabah onları Patras'a yolcu ettim, ben de tren istasyonunu buldum. Hem Atina'ya gitmek için tren bileti aldım, hem de eşyalarımı locker'a kilitledim. Şimdiye kadar gördüğüm en kullanışlı ve ucuz locker'dı. Valizim, uyku tulumum ve diğer büyük el çantam içine sığdı ve 24 saati yalnızca 3 euroydu!

Tren istasyonu da şehrin en uzun caddesi olan Egnatio'nun üzerinde. Hemen bir şehir haritası alıp, kendime kahvaltı ederek haritayı inceleyebileceğim bir yer aramaya başladım. Tren istasyonundan Aristotales Square'e gelinceye kadar "Öve öve bitiremedikleri Selanik bu mudur?! Aksaray'a benziyor" diye homurdanıyordum. Aristotales Square'e ulaşınca fikrimi tamamen değiştirdim.


Aristotales ile günaydınlaştıktan sonra hemen köşedeki Starbucks'a attım kendimi.

Aristotales Square'den sahile inip sol koldan devam edince sıra sıra çok cici cafe'ler var.
Düz gidince yol sizi White Tower'a ulaştırıyor.

Öğrenci indirimli giriş 2 euro; ama müzedeki açıklamaların tamamı Yunanca yazılmış. Yunanca bilmiyorsanız audioguide almanız zorunlu gibi bir durum var. Oldukça saçma bulduğum için inat edip almadım. Tepesinden şehire bakınca manzara şahane. Sırf manzarası için bile gidilebilir.


Şehrin en güzel yanı, harita ile yol bulmanın kolay olması ve benim gibi yürüyerek keşfetmeyi sevenler için bütün mesafelerin yürünebilir uzaklıkta olması.

White Tower'dan sonra, Bizans Müzesi'ne gittim. Güzel, temiz, modern bir müze.
Atatürk'ün evini de ziyaret ettikten sonra Aristotales Square'in tam karşısındaki Dikastrion Square isimli kocaman parka geri döndüm.


Parkta oturup geleni geçeni izleyip, mini croissant'larımı mideye indirdim. Bu 7 Days Yunanistan'ın her köşesinde oldukça lezzetli ürünlerini bulabileceğiniz bir marka. Sonraki pek çok seyahat ederken midemin açlık çığlıklarında hep imdadıma yetişti. Favorim Nutellalı olan çeşidi...

Park keyfinden sonra da kiliseleri gezmeye başladım. En çok Agios Dimitrios'yi sevdim. Gösterişli avizeleri, duvar süslemeleri ile içerisi ne kadar gösterişliyse; bahçesi de o kadar sade ve sakin.


Bu kadar kültürel gezinin bana yeterli olduğuna karar verip, sahildeki cafe'lerden birinde Greek Frappe yudumlayıp; akşam beni Selanik'in barlar sokağı olan Ladadika'ya götürecek olan arkadaşımı beklemeye başladım.

Share/Save/Bookmark

Hiç yorum yok:

Pinterest'im

Instagram'ım