31 Ekim 2009

Yerçekiminin dünyaya oranla az olduğu şehir

(Interrail günlüklerime kaldığım yerden aynen devam...)
Not: Bu yazı Haziran 2009'da Tempo24'te yayınlanmıştır.






Amsterdam!

Özgürlük kelimesiyle özdeşleşmiş bir şehir. Eşcinsel evlilik serbest, uyuşturucunun ‘soft’ olanlarının binbir türlüsü açıkça satılıp kullanılıyor ve kibar söyleyişle 'hayat kadınları' vitrinlerde. Eşcinsellik, uyuşturucu ve seks tabu olmak şöyle dursun, tamamen doğal burada.

Redlight District olarak adlandırılan, iç çamaşırlı veya bikinili kadınların vitrinlerde durduğu, müşteri aldıklarında perdelerini çektikleri sokakta, aileler ufacık çocuklarının ellerinden tutmuş, Bebek'te sahilde yürüyüş yapıyorlarmış gibi geziniyorlar.

Soft drug'ların satıldığı ' coffee shop'ların kokusu alınmayacak gibi değil, ufacık çocuklar bu caddelerden ‘otlu hava’yı soluyarak geçiyorlar.

Mantığımız kabullenemiyor bu serbestliği.

Gözlerimiz kafası güzel, yoldan gelip geçeni taciz eden adamları veya polislerin müdahale ettikleri devasa kavgaları arıyor ister istemez.

İstiklal Caddesi'nde hafta sonları adım başı rastlamaya alışmışız ya bunlara, uyuşturucunun ve neredeyse çıplak kadınların bulunduğu, hiç bir şeyin yasak olmadığı bu şehirde İstanbul'daki kavga ve taciz sahnelerinin çok daha olaylılarına rastlayacağımızdan eminiz. Ne yanılgı!

Sanki bize inat inanılmaz huzurlu bir şehir Amsterdam. İnsanlar bisikletleri ulaşım aracı olarak kullanıyorlar, kanallardaki bot evlerde keyif yapıyorlar, trafik ve korna sesi bile yok.

En büyük curcuna H&M'in kasasında ve deneme kabinlerinde! 9 euro'ya düşmüş gece elbiselerinin bedenini arayan kadınlar, sokakta marijuana içenlerden daha çok gürültü yapıyorlar.

Ayaküstü lafladığımız bir Hollandalı bu şaşkınlığımıza gülüyor, yasak olan her şeyin cazip hale geldiğinden ve ülkede uyuşturucunun serbest bırakıldığından beri uyuşturucu kullananların sayısının düştüğünden bahsediyor. “Buranın yerlisi pek tüketmez bunları, turistler meraklı” diye ekliyor.

"Eee turistler de olay çıkarmıyor ki! Bu şehir nasıl bu kadar huzurlu kalabiliyor?" diye sormadan duramıyoruz. Alkolun insanları hırçınlaştırdığını, asabileştirdiğini; mariuhana'nın ise kanın akışını yavaşlattığı için böyle bir etkisi olmadığını söylüyor. Yüzümüzde itiraz dolu bir ifade belirmiş olmalı ki "Soft drugların alkolden zararsız olduğunu söylemiyorum ki ben size. Çok zararlılar. Sadece sarhoşlar (drunk) ile uyuşturulmuş (high) olan kişilerin kavgaya eğilimindeki farkı açıklamaya çalışıyorum" diyor.

Red Light District'te kulağımıza çalınan Türkçe kelimelerin çokluğuna şaşırıyoruz.

Duyduğumuz cümlelerin çoğunun vitrinlerdeki kadınlara ilişki rahatsız edici argo tasvirler olması üzerine İstanbul'da bir Red Light Disctrict olduğunu ve uyuşturucunun serbest olduğunu hayal etmeye çalışıyoruz.

Belki de ilk defa Türkiye'nin yasakçı eğilimi hoşumuza gidiyor.

Fotoğraf notu: Amsterdam fotoğraflarının tamamını merak ediyorsanız Picassa'ya buyrun.

Gelelim günün şarkısına, bugün tek bir şarkıyla yetinemeyeceğim, direk bir albüm paylaşıyorum. Jazz seven, ama Norah Jones ile benzerlerinin depresfiliğinden sıkılanlar için mucizevi bir seçenek: Michael BubLe! Şakır şakır yağmur yağarken yaratıcı tembellik örnekleri sergileyenlere en güzelinden en keyiflisinden arka fon olur bu aLbüm, albüm kapağına bir tık yapmanız yeterLi!



Share/Bookmark

3 yorum:

Aslısın dedi ki...

Bu yazılarını çok seviyorum hem de en sevdiğim şehri anlatınca :)

Tanımsız dedi ki...

sezeeen hayatımın kadını oldun (: idol gibi birşey ^^ iki gündür bloguna bağımlıyım.Bu yazıda çok güzel yine.. (:

zillosh dedi ki...

@ aslı: ahh keşke amsterdam'da olsak şimdi di mi : ))

@ blanche* : yerim ben seniii!! çoook çoook teşekkür ediyorum... mutlucuk oldum şimdi içtiğim kahve şerefine : )

Pinterest'im

Instagram'ım