10 Aralık 2009

İnternette hiçbirimiz masum değiliz!











YouTube yasağı 5 Mayıs 2008'den beri sürüyor. Başka ülkelerde yaşayanlar “Eee YouTube yerine ne kullanıyorsunuz?” diye soruyorlar. YouTube güya yasak, ama bir alternatif arayışına girmemizi gerektirecek kadar gerçek bir yasak değil bu. IP ayarlarını değiştirmek gibi teferruatlı işlerden anlamayan ben ve benim gibiler bile hiçbir zorluk yaşamadan “ktunnel” veya “vtunnel” gibi köprü sitelerle YouTube içeriğine ulaşabiliyorlar.
İçeriğini tasvip etmedikleri kitabı toplatıp yakan mentalite, internetin sınırsızlığını ve yıllardır uyguladıkları yasakların bu mecrada çözüm olamayacağını anlamamakta direniyor.
Bedava mp3 yüklenen siteler engelleniyor ve kapatılıyor; ama hala bu ülkede bilgisayarında yüzlerce GB müzik bulunup beş kuruş para harcamamış insanlar var. Nasıl mı oluyor? Herkes elindekileri Rapidshare veya Hotfile gibi paylaşım kaynaklarına yükleyip, Yahoo grupların üzerinden birbiriyle paylaşıyor. Bu Yahoo gruplara üye olduğunuzda mailinize her gün 100'ün üzerinde film ve albüm linki düşüyor. Bağlattınız mı bir sınırsız internet, bütün albümler ve filmler bedavaya bilgisayarınızda.
Bu tarz linkleri paylaşan bloglar da çözümü bulmuş, “Bu site aracılığı ile indirmiş olduğunuz dosyalar tescil edilmiş filmlerin dijital kopyalarıdır! Bu dosyalar size tanıtım amaçlı sunulmaktadır! Film dosyalarını bilgisayarınızda 24 saatten fazla tutmanız T.C. yasalarına göre suç sayılır! Bu tür yasal işlemlerde sitemiz ve sitemizde reklamı ya da banner'ı bulunan diğer siteler bu duyurunun yayınlanmasını takiben sorumluluk kabul etmeyecektir.” şeklinde bir yasal uyarı koyuyorlar, oldu bitti.
YouTube yasağı bugünlerde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin önüne gitmiş, bu yasağın ifade özgürlüğünü ihlal etmesi gerekçesiyle kaldırılması isteniyor. Kesinlikle haklı bir talep olduğuna katılıyorum; ama gerekliliği konusunda tereddütlerim var.
İnternet üzerindeki her konuda şu an hali hazırdaki kanunlarımızı mı uygulayacağız?
Örneğin telif hakkı söz konusu olduğunda, birinin başkasının yazısını veya fotoğrafını kopyala- yapıştır yapması 3 saniye sürerken ve bunu engellemek neredeyse imkansızken buradaki telif hakkının peşine mahkemelerde 3 sene düşülmesi ne kadar mantıklı olacak?
Belirli içerikteki sitelerin görsel olarak yasaklı olması, aslında içeriğine hala herkesçe ulaşılabiliyor olduktan sonra, ilgili sansür kurumundakilere şekilsel bir “yaptık bitti” tatmini vermekten başka ne işe yarayacak?
Kimin hazırladığı belli olmayan bir internet sitesi ile bir kişiyi istediği kılığa sokup, istediğini söyleten biri hiçbir ceza almazken, yolda o kişiye küfreden bir başkası hakaret davasını sanığı olmak zorunda kaldığında burada “adalet”ten nasıl söz edilecek?
Herkes kendi eliyle fotoğraflarını, nerede ne yaptığını, ne dinlediğini Facebook, Twitter ve Friendfeed gibi sosyal mecralardan herkesle paylaşırken, “özel hayata müdahale” gibi bir kavram varlığını sürdürmeye devam edebilecek mi?
En önemlisi, acaba konunun YouTube yasağının var olması veya kaldırılmasından çok daha derin olduğu ve geçici çözümlerin asıl burada hiçbir halta yaramayacağı anlaşılana kadar nasıl bir kaosun içine sürükleneceğiz?




Share/Bookmark

2 yorum:

şiirler dedi ki...

kesinlikle son dönemde bloglarda okuduğum en önemli yazı, önce tebrik ediyorum. aslında ülkemizde yaptığı haberin altına isim yazamayan gazeteler; yani sosyal hayatın her alanında bu tür zihniyetler olduğu sürece; -ki başbakan bile "youtube yasak değil ki ben evde giriyorum" diyebiliyor - sanırım ekmek fırını değil, fırıncılar odasını yemesi lazım ülkemizin..

zillosh dedi ki...

çok teşekkür ederim öncelikle...

keşke bu bahsetmiş olduğunuz zihniyeti değiştirmenin bir yolu olsa da "değişmesini ummaktan" başka bir şeyler yapabilsekççç

Pinterest'im

Instagram'ım