30 Mart 2010

Hayatın bir kıvamı var


"İçimizdekiden bir ses sürekli konuşur ya hani, mantığımızı ön plana alır o sesi bastırıp dururuz, en sonunda o sesin de şevki kırılır, hayallerden ve planlardan vazgeçip, "Mutsuzsun. Berbat bir hayat yaşıyorsun." diye söylenip durmaya başlar. Bunun sonucunda da sokaktaki mutsuz, sağında solunda olup bitenleri bile fark edemeyen, vapurda harika manzarayı görmeyen, yolda bacaklarına sürtünen yavru kediyi tekmeleyen insanlardan biri olup çıkarız.

Ya da tam tersine o sesin söylediklerini can kulağı ile dinleriz; ama saçma gelir, "Yok artık, bu da yapılır mı şimdi?" denilir. Yine de mantığın çenesi kapatılıp, içten gelen sesin dediği yapılırsa; o ses "Beni dinle her şey güzel olacak." demeye başlar. O kadar güzel bir histir ki bu, insanın içi içine sığmaz, hayatın her detayı birbirinden daha güzel görünür gözüne, sürekli gülümser, insanlar "Ne güzel ya hep gülümsüyorsun sen" derler.

Ben genellikle içinden gelen sesi dinleyenlerden olduğum için hep aklıma eseni yapmakla, mantıksız işlere kalkışmakla, şuursuz davranmakla eleştirilmişimdir. Hayatın bir akışı olduğuna ve bizim o akışa karşı koymaya kalktığımız sürece yorulduğumuza ve sonunda yenik düştüğümüze inanmışımdır. Oysa ki hayatın akışına uyum sağlarsak, dalgaların keyfini çıkarmaya başlarsak, onun bizi güzel yerlere belki biraz daha fazla dolanarak ama hiç yormadan götüreceğine...

Ki birine oturup hayatımdaki birbirinden alakasızmış gibi görünen parçaların aradan zaman geçtikten sonra nasıl birbirine bağlandığını anlattığımda hep "Sen çok ballısın" diyorlar, oysa ki ben sadece hayatı ve içimden gelen sesi dinliyorum. Gerçekten.

Dün yoğun bir iş gününün ardından eve gelmiş, eşofmanlarımı bile giymeye üşenmiş, bilgisayar başında takılıyordum. Mail cevaplama, facebook'a bakınmacak, gtalk'ta muhabbet moodundayken, birisiyle çok derin sohbete daldık. Saat 00:00'da karşımıza iki seçenek çıktı: Ya birlikte bir yerlere gidip bu sohbeti canlı canlı yapacaktık, ya da çalışan insanlar olmanın sorumluluk bilinciyle yarım saat daha laflayıp yataklarımıza yatıp uyuyacaktık.

Çok tanımadığım bir insan, ertesi gün iş, dışarıda yağmurlu bir hava, saat olmuş 12 ve "Saçmalama yahu!" diyen bir mantık. "Uyuyup da ne yapacaksın?! Hadi olduğun gibi at kendini sokağa" diyen bir iç ses. Tabii ki iç sesimi dinledim!

Sahilde manzaraya karşı oturmak, tiramisu yemek, şarap içmek, en tatlısından bir sohbet ve birlikte çok eğlenebileceğimiz biriyle tanışmış olmanın detayları bana kalsın. Keşfettiğim bir albümü sizinle paylaşayım: Davis Garrett.

Sabahın 4:00'ünde eve dönmüş, evin kapısının önünde bu albümdeki "Ain't no sunshine" versiyonunu dinlerken bir kere daha emin oldum: İçteki sesi dinlemek lazım!!! =)

4 yorum:

Aslısın dedi ki...

Süper süper, iyi ki yapmışsın.
Ne oldu? En fazla bugün iş yorucu gelmiştir. E bu akşam uyursun geçer, değil mi?
:)

Günlüğü Tutan Delikanlı dedi ki...

Aklıma ilginç bi teklifle yurttan kaçışım geldi şimdi. Ardından sevgilim olan şahsiyetle sabaha kadar süren bi serüvenim var. Güzel oluyo tabi.

Sevdim =)

Zeynep'in Evi dedi ki...

302. sevgilin de benim:)

Adsız dedi ki...

Hey would you mind stating which blog platform you're working with? I'm going to start
my own blog in the near future but I'm having a difficult time making a decision between BlogEngine/Wordpress/B2evolution and Drupal. The reason I ask is because your design seems different then most blogs and I'm looking
for something completely unique. P.S Sorry for being off-topic but I
had to ask!

My website: click here

Pinterest'im

Instagram'ım