24 Nisan 2010

23 Nisan, güzel kafaLı oLuyor insan!

23 Nisan, bonus bir tatiL günü olarak resmen içimizi neşeyle, vücudumuzu alkolle doldurdu!

Güne keyif balkonumda başladım. Yazlık bir elbise, bronzlaştırıcı kremim sayesinde azıcık bronzlaşmış bacaklarım, Murathan Mungan'ın bir romanı, mis kokulu bir kahve ile... İnsan kendi evinde tatil moodu yaratabiliyor böyle detaylarla, şiddetle tavsiye ederim.

Sonra Mr. Prozac'ım da bana katılınca keyfim tamamlandı. Kendisi ile akşamki planlarımız farklı olduğu için akşama doğru ayrıldık.

Ben kendime leziz bir mantı hazırladıktan sonra giyinmeye başladım. Akşam Infected Mushroom konseri vardı! Kendileri ile tanışmadıysanız hemen şimdi Becoming Insane ve Muse breaks
şahane bir tanışma yolu olabilir. Özellikle spor yaparken, güneşlenirken, sevişirken, şehirler arası hız yapmaya müsait yollarda araba sürerken dinlemelik müzikler bunlar. İnsana gaz ve enerji veriyorlar.

Biz de kafa desteğinden sonra kendilerini canlı canlı dinlemek için Bronx Pi'nin yolunu tuttuk.

Performansları çok güzeldi. İçerisi kafası yüksek insanlarla doluydu, herkes deli gibi kuduruyordu. Hepsi iyi hoş da bana 2 saat İnfected Mushroom yetmedi mesela. Konserlerin sayısı arttıkça nitelikleri azalıyor diye korkmaya başladım ben.

02:00'de kafalar güzelken, üzerine bir de Infected Mushroom konseri dinlemişken evin yolu tabii ki tutulmazdı! Hemen Özge ile Sinan'ın yanına Hayal Kahvesi'ne damladım.

Çocukluğumuzun bir tanecik gruplarından Kargo'da Koray Candemir'in yerine Mirkelam gelmiş, hatta Kargo Mirkelam diye birlikte albüm çıkarmışlar, haftada bir de Hayal Kahvesi'nde çalıyorlarmış. Çoğunluğun görüşü bu birlikteliğin olmadığı yönünde. Mirkelam'ın sesi Kargo'nun şarkılarına az geliyormuş, Kargo da Mirkelam'ın şarkılarına fazla bangır bangor kaçıyormuş. "Kargo Kargo kalsın, Mirkelem Mirkelam ikisini ayrı ayrı sevelim biz." deniliyor. Ben sadece son şarkıya yetişebildiğim için yorum yapmam yanlış olur.

Sadece "Çocukluğumuzun koşan adamı ne kadar yaşlanmış! Biz de eşek kadar olduk ya!" diye düşündüm ben.

Kesmedi tabii, Mojo'ya Line'a bir göz attık, sonra soluğu Jazz Stop'ta aldık: Sunrise!

"Piyasa" olarak adlandırılan bir müzik yapıyorlar. Enstrümanlar arasında trompet oluşu müziğin havasını değiştiriveriyor. Özlediğiniz bir sürü şarkıyı ardarda çalıyorlar inanılmaz eğlendiriyorlar. Bir cuma yolunuzu Jazz Stop'a düşürün, avaz avaz şarkı söyleyip çılgınlar gibi dans edin. Üstelik Jazz Stop büyümüş, ferah ferah bir mekan olmuş ben görmeyeli.



Uzun zamandır gecenin bu kadar da dibine vurmamıştım. İyi geldi, pasımı sildi.

Biraz önce kafam hala güzel şekilde uyandım. Telefonuma uzandım, saati kaç yaptık acaba diye. Mr. Prozac'ımın aradığını gördüm. Ohh iyi gelir şimdi bir Prozac diye geri aradım onu. Tribal gergin bir konuşma!

"Erkek muhabbeti yapmak istiyorum biraz" diyen adama saygı duyar, onu kendi haline bırakırım. Kusura bakmasın ama kendi haline erkek muhabbeti yapsın diye bırakıp da gayet dişi muhabbeti yapar halde bulursam bu sefer bende ondan önceki hayatıma dönerim. Bunun karşısında da trip ve gergin bir konuşma ile karşılaşınca şu soru takıldı aklıma: "Prozac'ın eski etkisini sürdürebilmek için dozu yavaştan yavaştan azaltmalı mıyım, yoksa doz arttırımı yoluna mı gitmeliyim?"

Neyse önce bir sabah kahvemi içeyim! =)

3 yorum:

Asli :) dedi ki...

Azaltmandan yanayım...
Eski haline dönerse yine dozunu artırırsın :)

Adsız dedi ki...

ilk resim çok güzel bence ayaklarınızda çok hoş keşke daha çok resim olsa

Unknown dedi ki...

bencede ilk resim çok gzel doal olması nedeniyle ayaklarına bakmamıştım ama bakınca evet güzel tabi

Pinterest'im

Instagram'ım