20 Nisan 2010

Hadi Kaybolalım!



Sık sık kayboluruz.
Aynen işten eve dönerken yolu şaşırdığımız gibi.
Küçük mutluluk sebeplerini unuturuz sıkıntıların içinde kayboluruz, hazlara kendimizi kaptrırız hayatta kayboluruz, hayallerimizi parça parça bir yerlerde unuturuz gündeliğin sıradanlığında kayboluruz...

Ben de kayboldum.
Oradan oraya koşturup doğru yolu bulmaya çalıştıkça zaman beni içine çekti. Günler ve haftalar geçti.
Hani bir şehri keşfetmenin en iyi yolu kaybolmaktır ya; sanırım insanın kendisinin farklı yönlerini, farklı tepkilerini keşfetmesinin en iyi yolu da yine kaybolmak. Sokaklarda değil bu sefer, zamanda, hayatta, duygularında kaybolmak... Ancak bu kaybolmalarda nerede olduğunuz çok da umurunuzda değilse kaybolmuş sayılmıyorsunuz. Farkinda olmaniz ve doğru yol ne tarafa düşüyor diye biraz kafa patlatmanız şart. Üstelik de sağlık gibi olmazsa olmazlarınız hala sizinleyse acınası ve zavallı bir duruma da düşmüyorsunuz. Aksine inanılmaz eğleniyorsunuz. Çok şey keşfediyorsunuz.

Ben kendimi kaybolmuş hissederken ve içten içe paniğe kapılmaya başlamışken, benden çıtır kızların attıkları mailler sayesinde onlara ilham kaynağı olduğumu fark ettim: Hukuk okumuş birinin illa ki çok ciddi ve sıkıcı olmayacağını, canının istediğini yapanların başına felaketler gelmeyeceğini, yurtdışına gitmenin sanıldığı kadar zor, pahalı veya cesaret gerektiren bir şey olmadığını veya insanın okuduğu bölümler dışında pekala çalışabileceğini görüyorlardı bende. Ben aynı bendim, hepsi aynı yazılarımı ve aynı blogu okuyordu; ama her biri bana bakıp farklı bir konuda gaza geliyordu.

Durdum bir düşündüm. Bana da ilham veren çok sayıda insan var çevremde. Özellikle “olmaz öyle şey” denilenleri yapan, her şeyi bir kenara atıp hayallerinin peşinde koşan, kendilerine çizilmiş olan kariyer planının dışında adımlar atıp şahane işlere imza atan, benim gibi maymun iştahlılık yapmadan aynı işe hayatını adayan kişileri gördükçe bir şeyler yapma arzusu kaplıyor içimi. Onlarla konuştukça bünyeye yoğun kafein almış gibi oluyorum. Bütün mayışıklığım kayboluyor.

Bundan böyle size de etrafımdaki bu güzel beyinli kişileri tanıtacağım. Daha üniversite sıralarında dirsek çürütmeye yeni başlayanlardansanız ufkunuzu açabilirler ve sürekli bir şeylerin neden olmayacağını anlatıp duranlara kulak tıkamanız gerektiğini anlamanızı sağlayabilirler. Üniversite sıralarını çoktan terk etmiş, iş hayatında tozu dumana katmış ama yine de “Bir şeyler eksik” diye homurdananlardansanız da unuttuğunuz hayallerinizi getirip burnunuza dayayabilirler.

İçimden bir ses arayanların doğru yolu bulmasına veya da hep aynı yolları arşınlayanların kaybolmasına ilham kaynağı olabileceklerini söylüyor. En kötü ihtimalle keyifli vakit geçirmiş oluruz, fena mı?





20 Nisan 2010'da T24'te yayınlanmıştır.

3 yorum:

Sinem dedi ki...

bende kayboldum ama hiç eğlenmyorum :( üstelik buralara gelirken tüm dostlarımı, arkadaşlarımı da kaybettım.. şimdi bulamıyorum .. hiç de eğlenmiyorum. umarım bir çıkış yolu bulabilirim :((

Unknown dedi ki...

Sezo,

Ne zamandir seni takip ediyorum,ABD de oldugum icin mekan tavsiyelerin pek isime yaramiyor ama gerek muzik gerekse acaba Sezo neler yapiyor diye hergun bloga en az bir kere bakiyorum.
Simdi bir tavsiye de benden sana muhtemelen izlemissindir ama eger izlemediysen lutfen Breakfast at Tiffanys i izle, soundtrack i yeter o kadar diyorum sana

Not: Filmin ardindan sarhos kafayla yazilmistir

Seviyoruz seniii, dream onnnn

zillosh dedi ki...

@S:

Nerelerdesiniz siz? Keşke ben de bir yerlere göçebilsem! Dostlar ve arkadaşlar kaybolmazlar hem kayboluyorlarsa zaten dostluklarını sorgulamak lazım. Kendinizi geri buluşunuz muhteşem olacak inanın bana.

@ Pelin:

Ahhh!
ABD'de nerelerdesin? Olur oraya da gelip orada da mekan tavsiyesi yazarım! =P

Breakfast at Tiffanys'e bayılırım. Ama soundtrackine yeterli özeni ve dikkati göstermemişim. Derhal dinliyorum! Şahane tavsiye!

Sonunda bahar mooduna giren İstanbul'dan öpücükler yolluyorum.

Pinterest'im

Instagram'ım