29 Nisan 2010

Oyuncaklı Dünya

Biraz fazla iddialı bir cümle olacak; ama benim sülalem kadar renkli ve her telden bir sülale gerçekten zor bulunur. Meslek olarak da, tarz olarak da gerçekten "yok yok" bizde.

Hem anne tarafım hem de baba tarafım hem inanılmaz zengin dönemler yaşamışlar, hem de yokluğu görmüşler. Ama geçmişten bahsetmedilmez genellikle. Daha doğrusu başarılarla övünmek ayıp gibidir bizden önceki kuşaklarda. O yüzden bu renkli kişilikleri oturup bizzat araştırmam gerekir. Bazen de kendiliğinden karşıma çıkıverirler.

Prof. Bekir Onur'un "Oyuncaklı Dünya" kitabında Laleli Oyuncak Fabrikası'nın sahibi Recep Ersan'ın bir kesiti ile karşılaştım. Recep Ersan benim dedem (annemin babası). Metinde bahsedilen 550 kuruşluk bebeği alan "kız" da annem. Hatırlamadığım kadar küçük yaşlarda vefat eden, sadece bana yapmış olduğu bir kaç bebekle hatırladığım, sülalede pek sevilen bir kişilik olmayan dedemle inanılmaz gurur duydum:


Ünlü oyuncakçı Recep Ersan anlatıyor:

"Anadolu'da oyuncak yoktu eskiden, oyuncakçı da. İzmir'de üç dükkân, istanbul'da yine birkaç tane. Bebeği pek az kimse bilirdi. Büyük şehirlerde bile. Bir Macar vardı İstanbul'da, ben gelince yendim onu bebek imalinde, işini kuruttum. Adını tam bilemiyorum, bir Alman Yahudisi vardı, onu da kaçırdım. Bir de ressam Hüseyin Bey vardı. Shirley bebek yapıyordu, gövdesi pamuk, başı mukavva."1939'da harbin başlamasından bir ay sonra bir bebek almıştım, 550 kuruşa. O zaman inşaat işçisinin yevmiyesi 25 kuruştu. Kızıma vermiştim bebeği. Kafası mukavvadan, elleri ayakları da kadayıf teli gibi otlar vardı eskiden, ondan yapılmıştı. Birgün bozmuş bebeği, tamiriyle uğraştım. Bunu yapayım derken sekiz ay uğraştım, 18 bin lira param vardı hepsini bu ilk tecrübelere harcadım. "Bizimki de mukavva kafalıydı. Gövdesini saman doldururduk, kumaşla kaplardık. Çocuk bir iğneyle dokunsa, eve ince talaş yayılırdı.

51-52 yılında ithalata yöneldik. 60 senesinde plastik bebek imaline başladım. Bebeğin içine koyduğumuz 94 karından basmalı sesi 1942'de yaptım. Bebeğin karnına basınca ses verir. Mam-ma sesine 1948'de başladım, 14 sene uğraştım, 62'de başardım. Mam-ma sesi 1962'de inkişaf etti. Taklit ettiler ama hepsi keçi sesi çıkarıyordu. Mekanizmanın üzerinde West Germany yazar, ama bizim tarafımızdan yapılıyordu. "Mukavva başın iki parçasını krapon kağıdıyla birleştiriyor-dum, bu fikri kaynanam vermişti. Plastik başa saç dikmek mesele olmuştu. Almanya'dan makine getirmiştim ama kullanamıyordum. Ağladığımı hatırlarım hırsımdan. Sonunda buldum, başın üst kısmını kestim. Kalıpçılar çok şaştılar buna. O parçaya saçı kolayca dikiyorduk. Başın bu üst parçasını alt kısmına ekleme meselesi çıktı sonra. Önce elektrikle kaynatma usûlünü buldum. Sonra geçmeli parça yapmayı akıl ettim."


Charles M. Schulz'tan “My life has no purpose, no direction, no aim, no meaning, and yet I'm happy. I can't figure it out. What am I doing right?.” cümlesinin tam benim ruh halimi anlattığı şu gün kesinlikle karar verdim: Kendime gerçekten bir hedef koymam lazım! Şu hayatta makasımla / kalemimle / çenemle herhangi bir şekilde bir şey yaratmalıyım. Hem de gerçekten iyisinden bir şey!

Hiç yorum yok:

Pinterest'im

Instagram'ım