25 Mayıs 2010

İstanbul'dan bir Polonyalı geçti!

Geçen sene Yunanistan'daki yaz üniversitesinde hayatımın en güzel yazlarından birini geçirmiş, çok tatlı insanlarla tanışmış ve hepsine açık davet yapmıştım, ne zaman isterseniz atlayın gelin İstanbul'a, bende de kalabilirsiniz diye. Luis'den sonra bu sefer de Magda geldi İstanbul'a.

Zamanımız çok sınırlıydı, kızın şansına hava hep yağmurluydu; o yüzden şehrin altını üstüne getiremedik. Yine de İstanbul'a aşık oldu (neyse ki bu buluşmamızda aşık olduğu şeyler şehrimle sınırlı kaldı) ve kesinlikle bir kere daha gelmeye karar verdi. Bu arada ben de misafir ağırlamayı da ne kadar sevdiğimi fark ettim.

Dünya'daki en güzel, en sıradışı, en süprizlerle dolu şehirde yaşıyoruz. (Hemen trafik bıdı bıdısı yapmaya başlamayın rica ediyorum. Ben de her gün en az 4 saatimi işe gelip gitmek için yolda geçiriyorum ve bu bana ayda fazladan okunmuş 3 kitap olarak geri dönüyor. Koşulları değiştiremiyorsanız, o koşullar altında ne yapabileceğinizi değiştirebilirsiniz. Düşünüyorum da İstanbul trafiği sayesinde sistemli bir okuma ile hakkında hiçbir şey bilinmeyen bir konunun çok sıkı bir uzmanı olunabilir.) Sürekli aynı yerlere gidip duruyoruz, sürekli aynı şeyleri yapıyoruz. Kırk senedir her şeyin yerli yerinde durduğu Avrupa başkentlerinin inadına akıl almayıcı bir şekilde değişen ve her an yüzlerce yapılacak şey vaad eden bu şehrin hakkını veremiyoruz.

Ama bir misafir geldiğinde bulaşıcı bir keşfetme arzusu yayılıyor etrafa. Cuma gecesinden pazartesi sabahına kadar oradan oraya zıplayıp durduk. Çok sıradışı veya çok bilinmeyen bir şey yapmadık, yine de biz İstanbul'da yaşayanlar için bile farklı bir haftasonu oldu. Burnunuzun ucundakilerden yalnızca birkaçını hatırlatmak niyetine:


1- Minübüs Caddesi üzerinde birkaç şubesi olan Tutku Pastanesi. Uzun zamandır hiçbir yerde görmediğim kadar güleryüzlü ve ilgili bir ekip çalışıyor. Bir süre vitrinin karşısında kararsızlıkla dikildiniz mi hemen kendi favorilerinden ikram etmeye başlıyorlar. Paket olarak bir şey alırsanız da, mutlaka hemen orada ağzınıza atmanız için minik bir şey tutuşturuveriyorlar elinize. İlk defa gitseniz de müdavim muamelesi görüyorsunuz. Yukarıdaki fotoğrafta ortadaki tabağın içinde duran cevizli tuzlu poğaçalar benim favorim oldu. Kesinlikle tadılmalı!

2- Kabataş'ta sahildeki çay bahçeleri. Kesinlikle şahane bir manzaraya bakıyorlar. Fındıklı'da oturduğum dönemlerde poğaçamı simidimi alıp giderdim oraya. Hatta sınavlardan önce ders notlarımla orada epey zaman geçirmişimdir. Haftaiçleri oldukça sakin ve güzel oluyor.

3- İstanbul Modern. Bahçesiyle, kafesiyle, kütüphanesiyle, zincirli merdiveniyle, manzarasıyla pek çok sevdiğim bir yer. "Gelenekten Çağdaşa" sergisini de sonundan yakalamış oldum böylece.
Ergin İnan'ın eserleri özellikle ilgi çekiciydi. Sanki yüz kere baksan yüzünde de yepyeni bir şey keşfedebilirmişsin etkisi bırakıyorlardı. O yüzden de başı en kalabalık tablolar onunkilerdi.

Sergi 20 Haziran'a kadar uzatılmış, üstelik Ergin İnan'ın söyleşisi de var bu haftanın programında. İstanbul Modern yolu tutmak için iki harika bahane:


4- Galata Kulesi. Uzun zamandır gitmemiştim oralara. Daha önce olmayan çok şık cafeler restoranlar açılmış. En kısa zamanda keşif seferleri yapıp daha detaylı bahsedilesi. Özellikle de Galata Kulesi'nin tam karşısında terası bembeyaz koltukları ve barıyla son derece dikkat çekici olan şu yer neresi bir bilen varsa pek sevinirim:

5 - Tabii ki Sultanahmet civarındaki her şey...
Sultanahmet Köftecisi diye açılan zincirlerin gerçekten kötü köftelerine rağmen hala çok lezzetli köfte yapan Tarihi Sultanahmet Köftecisi de mutlaka dahil olmalı bu tura.



Bu arada bir de nikah ziyaret ediverdik. "Ne kadar kolay ve şipşak bir şeymiş evlenmek" diye şaşırdık. Tören sırasındaki en büyük geyik konusu: "E şimdi bizim hatun soyadını facebook'ta ne zaman değiştirecek bakalım. Hemen bugün mü çok daha sonra mı?" bahisleriydi. Gelin çok güzeldi, gerçekten son zamanlarda gördüğüm en güzel gelindi. Damat ile de daha önce Anayasa derslerinden tanıdığım ciddi ve sert adam arasında hiçbir benzerlik yoktu. Çok mutluydu. Umarım ki gerçekten hep böyle mutlu kalırlar.

Ayrıca şehre dair keşfettiğim bir güzel şey de Şehir Fırsatı.
Dün 19,25 TL'ye Fenerbahçe'de bir havuza giriş satın aldım. Normalde 55 TL imiş.
Şu an hayal gücümü zorluyorum da, daha ne fırsatlar çıkabilir karşımıza. Yapmak istediğimiz ama o kadar paraya değer mi dediğimiz pek çok şeyi yapar hale geliriz. Değişik kursların,bakım ünitelerinin ve haftasonu turlarının da fırsatlara eklenmesini sabırsızlıkla bekliyorum. Takibe alın derim...



Hiç yorum yok:

Pinterest'im

Instagram'ım