07 Ekim 2010

Ahçik, tetas , yumoş... Kafanız meterlenmedi mi yoksa?

Topaz'da tezgâh, hayattır. Satmak için her şey yapılır. Şiddetten şehvete kadar, bütün yollardan gidilir.
Yol kalmayınca yenisi açılır.

Malafa, satmanın ve satın almanın öyküsüdür.

Satmak için kendilerinden vazgeçenlerin, satın almak için kendilerini kaybedenlerin öyküsü.

İnsanların değil, ancak paranın yolculuğu olan turizmin öyküsü.

Tezgâhtarların sattıkça, sattıkları mallara dönüşmeleriyle ilgili. Turistlerin satın aldıkça, nefret ettikleri iş hayatlarından intikam almalarıyla ilgili.

Malafa, her şeye inanmak için valizini toplamış olanla, her şeye inandırmak için yatağından kalkanın karşılaşması.

Topaz adındaki dev kuyumcuda mücevherler küçük bir ayrıntı.

Önemli olan, içine her şeyin dahil olduğu "tatil" adındaki zaman diliminde, turisti, şehvet, şiddet ve eğlenceye boğmak.

Önemli olan, gerçek hayatla turistin arasına, altından bir duvar örmek.



Evcil bir insan olduğum söylenemez benim. Yatak keyfi yapmayı, uzanıp saatlerce dergi ve kitap okumayı, bedenen evde zihnen çok uzaklarda olmayı çok severim sevmesine, ama öyle günlerde bile market, kuaför, banka, bir kahve içip gelmek, kitap alışverişi yapmak gibi sebeplerle mutlaka dışarı çıkarım. Arkadaşlarımın da benden geri kalır hiç bir yanı yok. Hatta sevgilim şimdiden endişelenmeye başladı, yeni ev heyecanıyla fazla evcil bir insan olur muyum diye.

Bu kadar sokaklarda olunca, bazı ritüeller edinmeye başlıyor insan. Dot'un oyunlarına gitmek bunlardan sadece biri. Dot'un izlemediğimiz bir oyunu sergilenmeye başlayınca, Sino ile "Gidelim mi?" sorusunu pas geçip, "Ne zaman gidiyoruz?" sorusunu yöneltiyoruz birbirimize. Kürklü Merkür, Shopping and Fucking ve Punk Rock'tan sonra dün akşam da Malafa'yı izledim.


Dot, oda oyunu denilen türün en başarılı ve istikrarlı temsilcisi. Arada sırada benzer topluluklar çıkıp Mark Ravenhill’in başka oyunlarını sahnelese de, sonradan kayıplara karışıyorlar. Şimdiye kadar hiç Dot'ta oyun izlemediyseniz ilk izlediğiniz oyunda büyüleneceksiniz. Aklınızdaki "tiyatro"ya dair hiçbir şey yok bu oyunlarda çünkü. Ne dekor, ne sahne, ne kocaman bir salon... Bunların yerine dibinizde inanılmaz bir performans sergileyen oyuncular var. Üstelik de oyunlarda seks, şiddet, uyuşturucu unsurları değil tabu olmak, gözünüze gözünüze sokuluyor. Oyunları izlerken rahatsız olmakla, hayran olmak uçları arasında gidip geliyorsunuz. Çıktığınızda orada harcadığınız tek bir dakikaya bile pişman olmayacağınıza garanti verebilirim. İlk izlediğim oyundan sonra, Mısır Apartman'ından dışarı çıktığımızda meydana kadar yürürken ağzımızı açıp tek bir söz söyleyemeyecek kadar etkilenmiştik. Birkaç oyun izledikten sonra, tarza alışınca, neyle karşılaşacağını bilince, o kadar büyük bir şok etkisi oluşmuyor.

Konsept aynı olsa da, konuda herhangi bir tekrar yapmamaları da büyük bir başarı. Bu oyunu diğerlerinden ayıran bir özellik de tercüme edilip uyarlanmış olmaması, doğrudan Hakan Günday tarafından Türkçe yazılmış bir eser oyuna uyarlanmış.

''Dünya bir tezgahtır. Tezgahın hangi tarafında hayat olduğuysa ancak ölünce anlaşılır.''

Euro'nun "yumoş", İsviçre Frangı'nın "çikolata" olarak anıldığı bu oyunda bol bol yazarın yarattığı argo kelime bulunuyor: "Tezgahtar mart, turist ahçiktir. satmak, meterlemektir. Pezevenkse, rehberdir.Bütün bunlara ev sahipliği yapan binaya da center denir. Turizm pornografidir...."

Bir kaç yeni kelime öğrenmek isterseniz buradan buyurun; 

ahçik: kız, kadın
camperlemek: uzaklaşmak, gitmek, uzamak
meterlemek: sikmek, becermek
pafküf: sigara, esrar
paks: kişi, müşteri
potpot: kumar
tetas: meme


Bir başka vazgeçilmez alışkanlığımız da Cozy'e gitmek. Geçen gün "Siz her gün açık mısınız?" diye sordum da, işletmecisi "Haftanın hergünü burada olan bir kadının bu soruyu sorması da bir enteresan" diye yanıtladı beni. Sonra düşündüm sadece pazar günü hiç gitmedim Cozy'e, kahvaltısı da lezizmiş, bir ara bu da telafi edilir artık.

Gerçekten son bir aydır evimden daha çok zaman geçiriyorum Cozy'de, bir de eskiden sadece perşembe günleri olan canlı müzik, artık haftada iki güne çıktı. Çarşambaları da Müfide İnselel var. Şarkı seçimlerini çok beğeniyorum ben, çarşamba çarşamba içesiniz, avaz avaz olmasa da şarkı söyleyesiniz geldiyse mutlaka bir uğramalısınız.


Yok kış geldi, jazz ve film festivaline rağmen evimde oturacağım, Malafa da Cozy de beni ilgilendirmiyor derseniz de, yukarıdaki resmi bilgisayarınızın masaüstü resmi yapın da kikirdeyin arada.

Ben bu satırları yazarken pek sevgili çıtırığım Facebook'tan paylaşmış, uzun zamandır dinlememiştim Nil & İlhan Erşahin ortak şahaserini, özlemişim:

Hiç yorum yok:

Pinterest'im

Instagram'ım