06 Kasım 2010

Dayıya limonata, ayıya minare :)

Hayatımda birbirinden alakasız şeylerin bir arada olmasını çok seviyorum. Mesela Beşiktaş'taki çiğköftecide son derece salaş ve lezzetli bir yemek yiyip, üzerine gidip Macrocenter'dan market alışverişi yapmayı veya yemeğimizi Citysde yiyip içkimizi içmeye Karaköy'deki Akın Balık'a gitmeyi...
Salaş, gösterişli, pahalı, sakil ayırt etmeksizin o an keyfimiz ne çekiyorsa onu yapmayı... "Ay ben oraya gitmem. Ay ben bunu yapmam." gibi önyargıların olmamasını...  Arkadaşlarım ve sevgilim de bu konuda benimle aynı fikirde olduğu için sürekli her telden bir şeyler keşfediyoruz ve buna bayılıyorum.

Bu aralar keşfettiğimiz mekanlardan biri de Limonata! Citys'in içinde en üst katta, Çapa'nın son yeri. Cahide'den sonra son derece sakin bir mekan; ama yine güzel bir dekorasyon, samimi bir ortam. Terası Beyoğlu teraslarının manzarası ile kıyaslanamayacak olsa da yine Nişantaşı için oldukça iyi bir boğaz manzarası sunuyor. Bana sorarsanız yemeğinizi CookShop'ta yiyip üzerine içkinizi içmeye Limonata'ya çıkmak en güzeli olur. Gitmişken de klasik içkilerden uzaklaşın ve biraz frapan bir şeyler deneyin. Aşk her zamanki gibi Lynchberg içti, ben de Tiramisu Martini istedim. Lynchberg kötüyken, tiramisu martini çok başarılıydı. Yüzümün yarısını kakaoya bulamamı burada pas geçiyorum :))


Bu hafta bir de Addresistanbul'un 5. yaş partisine gittik. Tam ev döşemekle uğraştığım bu günlerde uğraşıma da uyan konseptte bir parti oldu. Bora Uzer eğlenceliydi, şöyle bir göz attığımız mağazalarda her zamanki gibi kendine aşık eden tasarımlar vardı. Benim favorim hiç değişmiyor hep hep hep Dank! Oradan topladığım dekorasyon dergilerini de bütün hafta içi boyunca adliye yollarında okudum, Kartal ve Kadıköy yolculuklarımı şenlendirdiler. Şahane bulduğum şeyleri paylaşıyor olacağım elbette.

Hayat bu kadar toz pembe mi? Geziyor, tozuyor, eğleniyor, yiyor içiyor muyuz durmadan? Hayır tabii ki. İş bu hayatın en geniş kısmını kapsıyor, ama "işte olan her şey işte kalmalı" yüzünden o kısım burada bahsedilmiyor. Ama bu aralar adliye stajım ile ilgili gerçekten büyük bir tatsızlık yaşıyorum. Bu kesinlikle gizli tutmayacağım, bazı insanların otorite kullanarak ne kadar terbiyesizleşeceğini paylaşarak rahatlayacağım bir konu. Ve belli bir otorite karşısında çaresiz duruma düşmenin ve adeletsizliğin alasının adaleti sağlayacak kişi tarafından yapıldığını görmenin ne kadar kötü bir his olduğunu keşfediyorum. Ama büyüklerimiz ne demiş: "Köprüden geçene kadar ayıya dayı diyeceksin.". Şimdilik: Sevgiler dayıcım, sen bir tanesin. (!!)


Bir de hayatım boyunca Mahsun Kırmızıgül'e dair herhangi bir şeyi sabırsızlıkla bekleyebileceğim aklımın ucundan geçmezdi ama New York'ta Beş Minare'nin fragmanını izlediğimden beri 5 Kasım'ı sabırsızlıkla bekliyordum. Dün "Aşk" benim keyfimi yerine getirmek için bize bilet almış ve geldiği gün filmi izlemiş olduk. Hayatımda izlediğim en iyi filmlerden biri değil, ama izlediğim en iyi Türk filmlerinden biri. Hatta son zamanlarda izlediğim pek çok Hollywood aksiyon filmine de on basar.

Bir kere filmin geçtiği camiiler, sokaklar çok güzel. İstanbul'un böyle filmlere boğaz manzarası dışında da ne kadar güzel ve farklı bir fon olabileceğini gösteriyor. İkinci olarak Müslüman - İslami terörist ayrımını güzel yapıyor ve İslamcı teröristler yüzünden Müslümanların karşılaştığı zorlukları ve önyargıyı çok güzel dile getiriyor.

Klişeler var mı bol bol, terörizmden girdi, kan davası olarak bitti  ve bazı replikler de çok içi boş propoganda. Ama Recep İvedik gibi filmlere bayıla bayıla giden bir toplum için bence film bütün bunlara rağmen çokçok iyi. Sırf Haluk Bilginer'in muhteşem oyunculuğu ve cemaat ile ülkücülerin gösterildiği sahneler için bile izlenir. 



 
Yükleyen Habershow. - Tüm sezonlar ve tüm bölümler

Filmin sonunda trajedi dozu biraz abartılmış; ancak insanın canı gerçekten acıyor. Film yüzünden değil, gerçekten kan davalarının bu ülkenin hala bir gerçeği olması yüzünden... Bütün kendi derdimi tasamı unuttum filmden çıktığımda.

"and justice erol" demiş ki:
şu filmin yönetmeni mahsun kırmızıgül değil de ne bileyim fatih akın, çağan ırmak, derviş zaim vs. olsaydı ekşi sözlük sırf bu fragman* üzerinden sallanırdı muhtemelen. fakat bazı arkadaşlarda sadece yönetmeni mahsun diye şu fragman üzerinden bile basit, sığ bir aşağılama tavrı görüyorum. ve midemi bulandırıyor bu beyaz yakalı entelcan tavırlar.

Hiç yorum yok:

Pinterest'im

Instagram'ım