25 Eylül 2011

Erkek gibi olmaya çalışmak, bir kadını harcamaktır.


Muzicons.com


Cumartesi sabahı için erken sayılabilecek bir saatte uyandım. Elim telefonuma gitti, tatlı bir mesaj bulmak için,yoktu. Güzel bir kahve, iyi bir kahvaltı üzerine evde yapılması gereken işleri hallettim. Günün yarısı bitmiş oldu böylece. Duş alıp, kremlenip, giyindikten sonra Nişantaşı'na çıktım. Gezme tozma planlarının demirbaşı yogitam ve yakın bir tarihte evlenecek olan, sayılı bekar günlerini yaşayan Melo ile, biraz alışveriş yaptık. Kendimize birer topuklu ayakkabı aldıktan sonra, mutlu mesut Zamane Kahvesi'nde yemek yedik, Cafe Nero'nun geniş bahçesine gittik, kahvelerimizi yudumlayarak, işlerimizden ve ilişkilerimizden bahsettik. Potansiyel gelinimiz eve gelecek misafirlerini karşılamak için yanımızdan ayrıldı, biz de kendimizi Limonata'nın terasına attık. Gözlerimizi kapatıp, rasgele birer kokteyl seçtik. Çilek coconut bisküvi martini benim, melon passion bellini yogitamın oldu. Manzaraya karşı, cumartesinin şerefine kadehlerimizi kaldırmışken, Gizemcim de bize katıldı. Bütün haftanın yorgunluğu uçtu gitti, keyfimiz yerine geldi.
21:30'da "I don't know how she does it"i izlemek üzere sinemadaki koltuklarımıza kurulmuştuk. Sarah Jessica Parker her zamanki gibi çok sempatik, Pierce Brosnan yaşına rağmen inanılmaz yakışıklı. Filme gelince... Sanatsal olarak çok üstün bir film olmasa da, esprili ve zekice replikleri ve hiçbir yere yetişememekten yakınan kadınları da tavlayacak bir konusu var. Sarah Jessica Parker finans sektöründe çalışan, sürekli seyahat etmesi gereken, hiç doğru düzgün tatili olmayan, iki çocuk annesi evli bir kadın. Hem işini çok seviyor, hem ailesini... Ne işindeki zor projelerden vazgeçebiliyor, ne oğlunun ilk saç kesimini kaçırmak istiyor, ne kızını çalışmayan annelerin çocuklarından eksik bırakmak... Her şeye birden yetişebilmek için oradan oraya koşuyor, sürekli tamamlaması imkansız yapılacaklar listeleri yapıp duruyor. Sonuçta ortaya klişelerden mümkün olduğunca kaçınmış, izlemesi keyifli bir film çıkmış.

Filmden çıkıp eve doğru yürürken, filmin etkisiyle kendi hayatımı düşündüm. Yorucu ve ciddi bir sektörde çalışıyorum, ama haftasonlarım olağanüstü durumlar haricinde boş. Elimdeki işi bitiremediğim zaman eve geldikten sonra birkaç saat daha çalışıyorum, şehir dışında duruşmaya gitmem gerektiği zaman evden sabaha karşı 4:00 gibi çıkmam gerekiyor; fakat bunlar da o kadar da sık olmuyor. Genel olarak hayatımda iş evet büyük bir yer kaplasa da, başka işleri kotarmama yetecek kadar zaman bırakıyor aslında geriye. Buna rağmen hayatımda bir süredir büyük bir sıçrama gerçekleştiremiyorum. Evimi tam anlamıyla çekip çeviremediğim gibi, hayat tempoma bir ilişki eklemeyi de uzun vadede beceremedim, yapmak istediğim pek çok şeyi de erteleyip duruyorum.

Kulağımda tatlı bir melodi, kendi hayatımı ve alışkanlıklarımı uzun zamandan sonra bu kadar dürüst sorgularken, aklıma geçen hafta bugün, benim çılgın 50lik versiyonumda aldığım mail geldi. Kanada'da 2 ay kalıp,bir Brezilyalı beyin cerrahı sevgili edinip,2 kazak örüp 200 dolara satıp,kanadanın altını üstüne getirip  bir ay  da Newyork’a gitmiş, hatta Newyork’tan bir haftalığına Meksika’ya geçmiş, hem hayatın tadını çıkarmış, hem de iyi bir kariyere sahip harika bir kadın...

"Herşey böyle bir ‘olasılığın var olduğunu’farketmemle başladı.." cümlesi beynimde yankılandı.

Eve geldim, kendisinden aldığım ve "çok teşekkür ederim" demenin çok kuru kalacağından korkarak bunu bile diyemediğim, harika hediye paketimi açtım. İçindeki güzel defteri çıkardım. Gecenin bu saati olmasına aldırmadan yazdım. Ne olduğumu, ne olmak istediğimi, neler yaparsam mutlu olacağımı, nasıl bir insan olmayı kesinlikle istemediğimi...

Önünüzde koca bir pazar günü var. Durun bir düşünün. Yaşamak istediğiniz bir hayatı mı yaşıyorsunuz? Hayatınızdaki hangi konularda dengeyi tutturabildiğinize, hangilerini değiştirmeniz gerektiğine inanıyorsunuz? Hangi yönlerinizle barışmanız, hangilerini değiştirmeniz lazım?

Üzerine de açın bu aralar en sevdiğiniz şarkıyı, güzel bir Türk kahvesi yapın kendinize.O kadar iyi gelecek ki...En keyiflisinden bir pazar olsun ;)

Şarkı Notu: Kleerup ft. Lykke Li - Until We Bleed

Hiç yorum yok:

Pinterest'im

Instagram'ım