12 Şubat 2012

Canı sıkılanlara sanatsal disneyland: Salt Galata!

Buz gibi havalar nedeniyle birkaç haftadır cumartesi ve pazar günlerimizi evde geçiriyorduk. Film izliyor, kitap okuyor, yemek pişiriyor, keyif çatıyor, bol bol uyuyor, barımızdaki içkileri tüketiyorduk. Bu haftasonu hazır havalar da birkaç derece ısınmışken, üzerimizdeki kış miskinliğini atalım, İstanbul aktivitelerini yakalayalım, dedik.

Cuma akşamı iş çıkışında "Closer"ın yerli versiyonu "Yaklaştıkça"yı izlemek için Profilo Alışveriş Merkezi'ne gittik. Ne yalan söyleyeyim, her semtte en az bir alışveriş merkezi varken, bana en az cazip gelen alışveriş merkezlerinden biri Profilo; ama oyunu merak ettiğim için kalkıp gittim. Bir şeyler atıştırdıktan sonra, tiyatro salonunun olduğu kata indik, "Kalabalık bir grup gelecekti, onlar biletlerini iptal edince, bu akşamki oyun da iptal oldu" açıklaması ile yüzleştik. Orada biletini almış oyunu bekleyen yirmiye yakın izleyici vardı! Dot oyunlarının neredeyse tamamını toplamda 20-30 kişilik minicik salonlarda oyunayıp harikalar yaratıyor, devlet tiyatrolarında neredeyse bomboş salonlarda performanslar sergileniyor, bu tiyatro içinse 20 kişi manasız, kalabalık ekip iptal edince geri kalanına saygısızlık yapmak olağandı! Direk eve geldik, açtık televizyonu Yalan Dünya izledik, kikirdeye kikirdeye, Orçun'a tapa tapa. Sonra da insanlar neden tiyatroya gitmiyor-muşmuş!

Yılmadık, ertesi gün kahvaltıdan sonra Tophane'ye gittik, üç boyutlu Van Gogh sergisi nasıl bir şeymiş keşfedelim diye. Antrepo'nun önünde öyle uzun bir sıra vardı ki beklemeyi göze alamadık, tıpış tıpış yolumuza devam ettik. Biraz ilerisindeki Dali sergisinin sırası da hiç az sayılmazdı. Aynen devam edip, soluğu Salt Galata'da aldık. Ne de iyi yapmışız!

Bankalar Caddesi'nin en heybetli, en ihtişamlı binası olan 1892 yılında hizmete açılan Osmanlı Bankası binasının, restorasyondan geçtikten sonra Salt Galata olarak hizmete girdiğini biliyordum; ama yolumu bir türlü oraya düşürememiştim.

Binanın -1. katını süreli sergi olan "Osmanlı İmparatorluğu'nda Arkeolojinin Öyküsü" ile Osmanlı Bankası'nın müzesi paylaşıyor. Osmanlı İmparatorluğu'nda Arkeolojinin Öyküsü, hikayesi ve kurgusu çok güzel olan, ama sergilenen eser olarak eksik bir sergi. Diğer yandan Osmanlı Bankası'nın koleksiyonu, orijinal sunumu ve içeriği ile aklımı başımdan aldı.

Işıklı panolardan ilki Osmanlı Bankası'nın kuruluşunun hikayesi ve fermanı ile başlıyor. Daha sonra her bir ışıklı pano başka bir evreyi anlatıyor. Fransızların bankaya katılışını, Osmanlı Devleti'nin bankadan çektiği kredileri, diğer şehirlerde şubeler açılmasını, başlangıçta sadece varlıklı kesime yönelik bankacılık faaliyetlerinin nasıl daha sonra herkesi kapsar hale getirildiğini....

Şirket kuruluş belgeleri, kredi mukaveleleri, ilk hisse senetleri arasında kendinizi tamamen para ve türevlerine kaptırmışken, ne kadar estetik ve gösterişliymiş her şey diye düşünürken, bir anda personel albümleri ile burun buruna geliyorsunuz:


Son olarak da Osmanlı Bankası'nın kasalarını geziyorsunuz. Para ve eski defterlerden gelen küf kokusu size bir simulasyonda olmadığınızı hatırlatıyor, biraz ürperiyorsunuz.
Hem etkileyici, hem bilgilendirici, hem de keyifli bir sergiye dönüştürülmüş olan bankanın koleksiyonundan sonra kendinizi yorgun hissederseniz bir üst katta C'a'doro sizi bekliyor.


Ahşap ağırlıklı, sade, ferah ve açık mutfaklı bir mekan burası. Ben tercihimi viskili ayva tatlısı ve filtre kahveden yana yaptım. Beni lezzetleri ile olduğu kadar sunumlarıyla da tavladılar.
Bitti mi?! Kesinlikle hayır, en güzel kısmı çıkış kapısına en yakın kısmı: Kütüphane. İnanılmaz şık ve inanılmaz kapsamlı bir kütüphane burası. Beğendiğiniz kitabı okumanız için her yerde koltuklar mevcut. Ayrıca belgeselleri izlemeniz için tasarım harikası mini sinema alanları gizlenmiş kütüphanenin çeşitli yerlerine.

Merak edenler için ben sordum, üyelik gibi bir sistemleri yok. Beğendiğiniz kitabı belli bir süre için evinize götürüp geri getiremiyorsunuz. Atmosferi o kadar güzel ve o kadar konforlu ki, koca bir gün orada keyifle geçirilebilir. Bu kış günlerinde canınız içiniz sıkılırsa, atın kendinizi Salt Galata'ya biraz sergi gezin, güzel bir tatlı mideye indirin, kütüphaneye geçin, rastgele bir kaç kitap alın, gömülün pofuduk koltuklara, ohhh!

Hiç yorum yok:

Pinterest'im

Instagram'ım