01 Ekim 2012

Bazıları hiç delirmez. Ne korkunç hayat sürüyorlardır, kim bilir. - Charles Bukowski

Sabah Büyükçekmece Adliyesi'ne bir duruşmaya gidip gelmişim, jet-lag kıvamında sersem olmuşum. O taraflarda oturup her gün şehre çalışmaya gelip geri dönenlere şaşırarak ve açlıktan ölerek ofise geçmeden önce Carls Jr.'a atıyorum kendimi. Patates kızartması, famous star ve cola ile ödüllendiriyorum kendimi. Yanında da Oben Budak'ın Falan Filan'ı.




Kitap çıtır çerez. Edebi bir yanı yok, kurgu da yok, aşırı tekrarlar var, düşük cümleler var. Ama keyifli. Roman denilemez pek, blog okumak gibi. Yakın bir kız arkadaş ile bel altı dedikodu yapmak gibi. 

İlişkiler meselesi. 

Lisede üniversite sınavına hazırlanırken, her saniye çılgın gibi test çözerken tek molayı erkek dedikodusu yapmak için verirdik. Üniversiteye başladık, aradan on seneye yakın zaman geçti, mezun olduk, hala aynı! Ne zaman kız kıza toplansak, ne zaman kendi halimize kalsak esaslı meselemiz erkekler. 

Melek gibi vaatlerle hayatımıza girip, sonra avucumuzu yalamamıza neden olan adamlar...

Ben artık etrafımdaki sorunlu erkek seven arkadaşlarım yüzünden, bu konuda bir nevi Nirvana'ya erdim. Acayip sakinim.


Aslında benim karşımdaki adam için aşırı yorucu, paranoyakça bir yanım vardır.  Karşımdaki adamın bana, beni hayatında istediğini, benimle ne kadar ilgilendiğini her gün bir şekilde söylemesini veya göstermesini beklerim. 

Çünkü ben biliyorum ki, insanlar tek bir günde değişebilir. Yastığa akşam başını koyarsın, bir insanı her hücrenle istiyorsundur, ertesi gün içinde bir şeyler olup, bir şeyler değişebilir, artık istemezsin. Veya o güne kadar dikkatini bile çekmeyen bir alışkanlığı, sana bir gün batmaya başlar, tahammül edemez olursun. Olur yani böyle şeyler. 

O yüzden ben karşımdaki adamdan her gün, hiçbir şeyin değişmediğini, hala beni arzuladığını görmek, hissetmek veya duymak isterim. Sırf başladık işte gidiyor, diye bir şey yaşamak istemem. 

İlgi görünce hemen poposu kalkan, adama kötü davranmaya başlayan kadınları da hiç anlamamışımdır. Benim ilgilendiğim adam, beni ne kadar şımartırsa o kadar onun olurum. İlgi severim, süpriz severim, şımartılmayı severim.

Orada, Carls Jr'da, vücudumu junk-food ile doldururken, haftasonu gözümün önünden kare kare geçiyor. 



Cuma akşamı, eski oda arkadaşım ve Beyrut seyahati eşlikçim Martha ile bende bir organizasyon planı yaptık. Çalıştığım ofisin eski kadrosunu Mushaboom'da ağırladım. Nutella shotlar ile. (Tarifi merak edenleri şuraya alalım!)

Keyifli bir sohbet ile başlayan gece, evde Spice Girls klibi çekme noktasına ulaşınca, Taksim'e çıkma zamanı gelmiş dedik. 

Her zamanki gibi ilk durak Tektekçi oldu. Tektekçi'de shotlar gelip giderken, bir müvekkilimiz ile karşılaştık. Şirket yöneticisi bir Alman müvekkili takım elbisesi ile Tektekçi'de görmek oldukça şaşırtıcı oldu doğrusu. Orada ayak üstü Beyrut muhabbeti yaptıktan sonra, hadi geceye birlikte devam edelim dedik. Saat oldukça geç olmuştu, Kasette de, NuTeras da kapanmıştı.




Sabahın altısı olduğunda, Tarlabaşı'nda bir yüksek kaldırım kenarında, elimizde sürekli köşedeki marketten alınarak tazelenen biralarla laflıyorduk. Ben, müvekkilim ile hararetli bir ilişki sohbetine dalmıştım. 

Benim için çok enteresan bir sohbet oldu. Bambaşka ve bu kadar yoğun yaşarken benimsemem gereken bir bakış açısıyla tanıştım. Adam gün boyu çok yoğun çalışan bir adam, sevgilisi ile farklı ülkelerde yaşadıklarını ve planlarına göre önümüzdeki en az bir sene de farklı ülkelerde yaşamaya devam edeceklerini anlatıyorlar. 

"Öyle ilişki mi olur!" diye isyan ediyorum ben. 

Ben ilişkide tutku seven bir insanım. Özlemekten ölecekmiş gibi hissederim bir adamla birlikteyken. Adamın da öyle hissetmesini isterim. Boş zaman buldukça benimle plan yapmasını değil, beni özlemekten kafayı yediği için, planlarını bana göre değiştirmesini arzu ederim. Onu görmek isterim, ondan sevgi sözcükleri duymak isterim. 

Adam sakin sakin anlatmaya başlıyor Avrupalı erkek bakış açısı ile Türk erkek bakış açısında farklılıklar olduğunu.... Hayatına yeteri kadar kadın girdikten sonra, aslında o heyecanla başlayan ve ertesi gün heyecanı kalmayan ilişkilerin hepsinin birbirinin aynısı olduğunu anladığını, hayatında "bu kadınla bir ömrü birlikte geçirebilirim" dediği, aile kafa yapısını sevdiği, birlikte zaman geçirmekten keyif aldığı bir kadın olduğunda, birbirinin aynısı olan kısa süreli zevkler yaşamaktansa, o kadını tercih ettiğini... Elbette başkalarını çekici bulabildiğini ama ikisini yan yana koyduğunda daha önce defalarca yaşadığı heyecan için, elindeki ilişkiyi harcamaya değmeyeceğini...

"Peki ya, sonunda bu süre bittiğinde eline bir şey geçmezse? Peki ya sadece fırsatları kaçırıyorsan? " diye soruyorum. Çünkü ben olsam kesinlikle öyle hissederdim. "Eğer şu an mutluysan, sonrasında eline bir şey geçip geçmeyeceği umurunda olmamalı. Eğer şu an yaşadığından daha iyi bir ilişkiyi başkasıyla yaşayabileceğini düşünüyorsan, zaten o insanla birlikte olmamalısın." diyor.

Ben de ona anlatıyorum Mr. Prozac'i ve yaşadığımız şeyi... Nasıl ilgi seven bir kadın olduğumu, ama Mr. Prozac'in tarzının pek bu olmadığını... Tutkuyla değil, mantıkla hareket ettiğini...



Bir kısmını da anlatmıyorum. Sadece kendi kendime düşünüyorum. Geçen hafta boyunca iş yüzünden canı sıkkınken, cuma "yalnız kalmak istiyorum" dediğini, cumartesi erkek erkeğe içmek için Tekirdağ'a gittiğini... O gece bana yazan bir adama, erkek arkadaşım olduğunu söylediğimde, adamın "Pek yolunda gitmiyor demek ki, biraz daha bekleyebilirim." cevabı verdiğini, bunu nereden çıkardığını sorduğumda "Bu gün cumartesi ve bu bir kız kıza plan da değil. Birlikte zaman geçirmiyorsanız ve buradan çıkışta da buluşmayacaksanız, bir şeyler ters gidiyordur değil mi?" cümlesiyle ve tabii alkolün de etkisiyle kıyameti kopardığımı...Şöyle bir mail attığımı...

"Bir ilişkide iki tarafın da kendine ait zamanları olmalı, kendi arkadaşları ile görüşmeliler, kendi arkadaşlarıyla tatile çıkmalılar vs vs. Ama bunun bir dengesi olması lazım. 


Haftaiçinden bahsetmiyorum, hafta içi farklı yakalarda yaşayan, yapması gereken şeyler olan insanlarız, kesişmemiz çok zor. Ama bunun haftasonuyla bir telafisi olması gerekir.

Bana sorarsan bu haftasonunda bana bir şekilde zaman ayırman gerekirdi. Ben senin sevgilinsem beni bir şekilde hayatına ve planlarına dahil etmen gerekir. Gerekir, yanlış kelime aslında. Gerekmez, bunu "istemen" gerekirdi.

Eğer sen koca bir haftasonunda benimle zaman geçirmek istemiyorsan, aramızdaki şeyde yolunda olmayan bir şey vardır bence. Ben kendini kötü hissettiğinde -yalnız kalmak istediği zamanlar başka- ama bir şeyler yapmak istediğinde benimle zaman geçirmeyi tercih eden bir sevgili isterim. X,Y,Z kadınlarla dışarı çıkıp, içen bir sevgili değil."

Mr. Prozac "Manyak mısın?" dese, olay çatırdayacak. Gayet makul bir şekilde ,"sadece istemediğimi düşündüğün kısımda tamamen haksızsın, kalanında haklısın" dedi, oturduk, konuştuk, tatlıya bağladık. İletişim kurabilmemize, bunları konuşabilmemize sevindik. 

Bir sonraki hafta sonunda o yine iş ile meşguldü, ama arada zaman ayırdı plan yaptı. Birlikte Moda'da elele yürüdük, kahve içtik, güzel bir yemek yedik, o maç izlerken ben onun bana giydirdiği Fenerbahçe formasıyla uykusuzluktan onun kucağında uyuyakaldım. 

Bunları düşünüyorum, müvekkilime şişemizdeki son yudumları alırken, "Yine de foursquare'den check-in yapmaya vakti varsa, bana da mesaj atmaya vakti olmalı" diye isyan ediyorum. 

"Ben de atmam. Atmıyorum. İşteyken bölünmenin, verimi azaltmanın gereği ne, biliyor olması lazım onu hayatımda ne kadar istediğimi" diyor.

Bunları düşünüyorum bugün öğle yemeği yerken... Akşam ofisten koşa koşa derse gitmişken, Mr. Prozac beni arıyor. Dersteyim, açamıyorum. Sonra ben onu arıyorum, bu sefer de o derste açamıyor. 


Sonunda az önce denk geliyoruz, yorgunuz, "Bir şeyler yer yatarım" diyor. "Ben de çok yoğun bir gün geçirdiğimi, ertesi gün yine yoğun bir gün geçireceğimi, gece de çalışmam gerektiğini söylüyorum. "Napalım bu aralar böyle" diyip, kapatıyoruz.

Duş alıyorum, bir kahve içiyorum, biraz kendime geliyorum. İçime sinmiyor. Tekrar sesini duymak istiyorum. Yine denk gelemiyoruz.


Lanet olsun romantikliğime diyorum, birlikte pervasızca 48 saat geçirdiğimiz, güneşlendiğimiz, oyun oynadığımız, film izlediğimiz günleri özlüyorum. Hayır mesele şu ki,  Mr. Prozac hadi bir şeyler yapalım, dese yapacak zamanım yok. Yine de duymak istiyorum.


Hayatında istediğin bir adam varken ve onunla birlikteyken mutluyken, birlikte zaman geçiremiyor olmak ne kadar saçmadır?! Özlüyorum onu, özledikçe huysuzlaşıyorum. 



4 yorum:

Unknown dedi ki...

Yine bayıldım yazına sezen, samimiyetini, kelimelerle oynamanı, paylaştığın sözleri, şarkıları, resimleri gerçekten çok seviyorum, bir doz güzel şey kalıyor bana her yazını okuduktan sonra, öncelikle bunun için çok teşekkür ederim sana :)

Bu yazına gelirsek, kesinlikle ve kesinlikle aynı düşüncede ve de ilgiyi seven bir kadınım. Ne kadar yogun olsam da, karşımdaki de yogunluktan bunalsa da 5 dk görmeliyim hiç değilse her gün, sesini duymalıyım, sevildiğimi anlamalıyım, bana bakışının aynı oldugunu görmeliyim, gözlerindeki pırıltıyı görmeliyim her gün. Ancak maalesef ki günümüz erkekleri bu durumdan sıkılıyorlar, aldırmıyorlar bizim kadar. Bu durum türkiyede de aynı, ben şu an yurtdışındayım, buradaki türkler ve yabancı erkeklerde de aynı.
Bu çağımızın getirdiği bir vurdumduymazlık mı demekten alamıyorum bazen kendimi. Bişeylere ulaşmak ve tüketmek o kadar kolay ki artık. Mesaj çekmeye vakitleri yok, ancak bütün gün telefon ellerinde.

Neyse ben biraz doluyum galiba, ancak merak ettiğim şu. Biz kadınlar neden böyleyiz, özgüven eksikliğimizden mi, karşımızdaki adamlara güvenmemekten mi, hemcinslerimize güvenmemekten mi, 21. yy da hala romantizm ve sadakat peşinde koşuyor olmamızdan mı, yoksa hepsi mi?

Sevgiler

Burcu

S dedi ki...

yavrum özlemek güzeldir ki. sonunda elbet buluşacaksınız. bu kadar korkma, özleyince bir şey olmuyor. elinden yitip gitmiyor adam. hem tam aksine, çok birlikte olmak, çok birlikte vakit geçirmek tüketiyor bir şeyleri.

çok yoğun, çok seyahatli bir işe sahibim. haftasonu adana'daydım. en yakın arkadaşın nişanı için. koştur koştur istanbula döndüm pzt sabahı ve eve bile uğramadan alandan arabamı kapıp edirneye geldim dün öğlen. haftasonuna kadar buradayım da, haftasonu da dönmesem mi acaba diye düşünüyorum. tamam ben de benimkiyle bir şeyler yapmayı özledim. haftasonuna geldiğimizde tam bir hafta görmemiş olacağım, ancak bir yandan da, buralar güzel diyorum. kalsam gezsem, çanakkaleye gitsem. o da gelmez biliyorum. ikilemdeyim.

ama bence ilişki dediğin, sırf onunla birlikte olabilmek icin zorladığın ve sırf bu sebeple zaman yaratmak zorunda kaldığın bir şey olmamalı. bırak akışına, nasıl olsa denk gelir, nasıl olsa birlikte yine tüm gününüzü güzel bir havuz başında geçirir, tatlı bir seyahate çıkarsınız.

kaç ki yaşımız ? kaçta kaçını gördük ki henüz dünyanın ? kaç basamağını çıktık ki kariyer dediğinin ? tadında ve güzel ve huzurlu bir ilişkin olsun. geri kalanı olur. görüşürsünüz de, keyifli vakitler geçirirsiniz de. sen kendini al ön plana. güvenini biraz tazele. önce kendine olanını. o zaten cepte :)

bu arada, o bardaki çocuk da tam denyoymuş. aferin sana alkolün etkisiyle sen de iyi gaza gelmişsin. o maili yazan sezen, burada yazı yazan sezen olamaz dedim çünkü ben.

Ebrushka Blog dedi ki...

Her zaman aynı rutin olmuyor, hayattaki herşey gibi iniş çıkış oluyor ilişkilerde.
"Uzakta olsak da seni düşünüyorum özlüyorum" u hissetmek istemen çok normal. Başka planlar yapmadan hayatını körü körüne sana bağlamasını değil, başka bir sürü alternatif varken seni tercih ettiğini görmek istemen, ilk tercihinin sen olmasını istemek bir ilişki içinde normal beklentiler. Bu duyguyu, bağı yaşamak için bir ilişkiyi sürdürüyoruz. Yoksa herhangi bir arkadaştan farkı olmazdı diye düşünüyorum. E görüşülebilen anlar zaten sınırlıysa, görüşülmeyen anlarda da varlığını hissettirme konusunda eksiklik varsa, geriye sadece işkinin adı kalıyor. Zamanında aynı şeyleri yaşadım O yüzden ne hissettiğini çok iyi anladım, bunu dile getirmek rahatlatmıştır ancak burda konuştuğumuz şey sonradan içine yerleşecek birşey değil, söylemekle de zor. İnsan içinden ne geliyorsa onu yapıyor eninde sonunda.
Sevgiler...

Adsız dedi ki...

Özlemek gerçekten huysuzlaştırır, adam işinden gücünden kendini alamayıp senin istediğin şekilden çıktıkça hırçınlaştırır, ne romantikliğinin içinde patlamadığı kalır ne de zaten karşılığı olmayacak diye içindekileri söylemediğin.. Önümdeki fırsatlar mı kaçsın yoksa sevdiğimin değerini mi biliyim ikilemi sende bende kesin olur, çünkü erkekte mükemmellik bizde tutku-sevgi-çıtırlık ve de sohbetten geçer. Bir tarafı eksildi mi terazi öbür tarafa eğildikçe eğiliyor, sen o tarafın eksikliğini daha çok yaşamaya başlıyorsun. Ve ben gittikçe eskiden sırf bu yönleri yüzünden sevdiğim adamda uzaklık dahilinde sevebilecek bi yan ya da yol bulamaz oldum, uzun yol mağduru oldum. Ben 45 yaşına gelsemde içi kıpır kıpır bi adam ararım, yolda sokakta hiçbişe umrunda olmadan seni öpecek adam ararım, gittikçe bir tarafları eksilen adam değil...

Pinterest'im

Instagram'ım