01 Kasım 2012

"Senden çocuğum olsun istiyorum" dedirten adamlar, retro butikler, tasarım mağazaları ve leziz ötesi yemekler. Södermalm'a hoşgeldiniz!

Stockhom hakkında ilk bilmeniz gereken şey: Her yere yürüyerek gidebilirsiniz.

Biz ilk gün bakıyoruz elimizdeki turist haritasına, Gamla Stan'ı Södermalma'a bağlayan bir köprü var. Haritadan bakınca bizim Boğaz Köprüsü ile yarışır uzunlukta gibi duruyor. Neyse biraz yürüyüp, şehri keşfedelim yorulduğumuz yerde metroya bineriz diyoruz. 

Oysa ki, yürümeye başlayınca anlıyoruz ki, köprü bizim haliç köprüsünün üçte biri bile etmez, haritada dünyanın yolu gibi görünen üç metro duraklık yolu yürümek de yirmi dakika sürüyor. 

Zaten metronun tek binişi (45 dakika geçerli olan bilet) 10 TL. Bir iki duraklık mesafeler için binmeye değmez. Kalın giyinip, yürümek, keşfetmek en güzeli.

Söder güney demekmiş.
Södermalm,  1990'ların başında iş muhitiymiş ve o yıllarda epey döküntü bir semt olarak varlığını sürdürüyormuş. Bugünlerde ise şehrin en bohem, en hip, en trendi kısmı. 





Bizim Karaköy'ün birkaç sene sonraki hali gibi geldi bana. 

Alışveriş konusunda iki farklı alternatif sunuyor. Bir yandan zincir mağazaların sağlı sollu sıralandığı alışveriş sokağı mevcut. 

Malum H&M Türkiye'ye geldiğinden beri, Avrupa'ya gider gitmez H&M bulup saldırma günleri sona erdi. Bunun yerine aynı kalite ve ucuzluk klasmanındaki Ginatricot var Kuzey Avrupa ülkelerinde. 


Design Target ise, muhteşem güzel tasarım ofis eşyaları ve ıvır zıvırlar satan bir mağaza. Takılardan, pasaport görünümlü not defterlerine; plaklardan yapılmış abajurlardan iPad kılıflarına kadar yok yok. 



Her mobilyacının, her mağazanın vitrininde on dakika kilitleniyorum ben. Retro ve modern hatların kombinasyonunu çok seven benim için buradaki mağazaların hepsi cennet.

Lonely Planet, "Disneyland ile Ikea'nın kesişimi" şeklinde bir benzetme yapmış, ki bence cuk oturuyor. 

Hele ki yolda yürürken bastığım camın altında bir erkek kuaförü olmasına bayılıyorum.



Pahalı bir şehir olduğundan ve haliyle alışveriş de pahalı olduğundan, ikinci el oldukça yaygın bir şey burada. Vintage modasına saranlardansanız, şehirdeki en popüler iki second hand butik de bu bölgede yer alıyor: Beyond Retro ve Grandpa

Alışveriş ve vitrinlerle işiniz olmasa bile sokaklarda yürüyün. İnsanlar çok güzel ve çok şık. Mevsimin de etkisi vardır tabii, ama insanlar sadece gri ve siyah giyiniyorlar. Başka hiçbir ton ve renk yok. İnce uzun vücutlarına tam oturan jeanler, ceketler ve montlar. Çok sade ve şık botlar. 

Uzun saçlı adamları beğenmez, hep biraz sakil göründüklerini düşünürdüm. Stockholm yerlileri bunun tersi olabileceğini kanıtlıyor. Adam uzun saçlı, ama öyle jilet gibi giyinmiş ki, ayakkabılar parıl parıl, ceket muhteşem kesimli. Bir de böyle taş gibi adamların hepsinin önünde bir puset var. Dünya tatlısı, hiç ağlamayan, etrafa gülücükler saçan çocukları gezdirenler hep adamlar. İnsanda resmen İsveçli bir adamdan çocuk yapma arzusu uyandırıyorlar. İsveç seyahatinden beri hormonlarımı kontrol edemiyorum. :)

İsveç'e ilişkin en belirgin şeyler: Soğuk hava, sade şıklık, güzel insanlar, tasarım cenneti. Ve leziz yemekler.

Mutlaka ve mutlaka bir akşam yolunuz Södermalm'da yer alan Pelikan'a düşmeli. 



En eski restoranlardan, geleneksel İsveç yemekleri yapıyorlar.
Yerliler tarafından da tercih ediliyor. Masalar boşaldığı gibi doluyor. 
Mum ışığında, çok güzel yüksek tavanlı eski bir binada leziz yemekler yemek için en doğru adres.

Biz başlangıç olarak Pelikan klasiği olan S.O.S'ten aldık. Üç çeşit farklı soslu herring ve haşlanmış patates geliyor.

Ana yemek olarak da bizim "ikea köftesi" olarak bildiğimiz köfteden ve soslu biftek söyledik. Köftenin tatlı berryler ve ekşi turşu ile kombinasyonu, alıştığımız bir karışım olmasa da ben tadına bayıldım. 




Stockholm çok pahal meselesine gelirsek... Evet bir başlangıç, bir içki, bir ana yemek kafa başı 200 TL'ye yakın tutuyor. Diğer Avrupa şehirlerine kıyasla uçuk. Ama İstanbul'da yaşayan ve dışarıda yemek yiyen biri için oldukça alışılagelmiş bir durum. Mesela Nişantaşı'nda nereye giderseniz gidin vasat bir salata ve bir bira için zaten 100 TL'ye yakın bir hesap ödüyorsunuz. Ne doyuyorsunuz ne mutlu oluyorsunuz. Stockholm'de ise en azından değişik bir şeyler tadıp, gerçekten tıka basa doyabiliyor insan. 

Yok çok pahalı, derseniz, ringa balığı ("herring") yemeden İsveç terk edilmez. Meydanda yer alan, ringa hamburger seyyar arabası da şehrin en popülerlerinden. 



Onun dışında bir Adanalı olarak ve İstanbul'da Nusret gibi birkaç istisnai yer dışında hiçbir yerde yediği eti beğenmeyen biri olarak, Stockholm'de kırmızı ete doydum. Etleri çok lezzetli.
Hardalı da çok seviyorlar. Sandiviçlerin, salataların, ringa balıklarının soslarının içinde hep hardal var. Bu yüzden, eğer ki hardal sevmiyorsanız, ne siparişi verirseniz verin özellikle belirtin hardal istemiyorum diye. 

Yediğimiz en iyi yemek şüphesiz Pelikan'dakiydi. Ama onun dışında da nerede ne yediysek "Mmm leziz!" dedik. Yemeklerden yana tek şikayeti hesap geldiğinde yaparsınız muhtemelen. :)

Yunanistan'daki funky buddha tipik pozumdan sonra, bu seyahattede tipik pozum kafamın yarısının bira bardağı içinde olduğu poz oldu. 3 gün boyunca hiç su içmediğimi, üçüncü günün sonunda susayıp da bakkal büfe benzeri bir şey bulamayınca susuzluğumu gidermek için çantamdaki votka şişesini kafama diktiğimde fark ettim. 


4 yorum:

Ebrushka Blog dedi ki...

Güzel anlatmışsın. Kardeşim de gitti o da çok beğenmişti oraları. Bana ne zaman kısmet olacak bakalım :)

Canan dedi ki...

Sezen keşke senin gibi kafasına estiğini yapan,gezmeyi seven kafa dengi arkadaşlarım olsaydı (bekarlık dönemi için geçerli):) şuan için de keşke kocam haydi hanım kalk şuraya gidiyoruz diyen tezcanlı, kanı hızlı akan, gezmeyi çok çok seven (kendisi evcimen bir yengeç, hoş pek çok yengece göre yine iyi )birisi olsaydı diyebilirm

Adsız dedi ki...

Attractive section of content. I just stumbled upon your
weblog and in accession capital to assert that I acquire actually enjoyed account your blog posts.
Any way I'll be subscribing to your feeds and even I achievement you access consistently fast.

Also visit my weblog: citation

Adsız dedi ki...

Hello there I am so happy I found your web site, I really found you by
error, while I was searching on Bing for something else, Nonetheless I am here now and would just like to say
cheers for a marvelous post and a all round thrilling blog (I also love the theme/design), I
don't have time to go through it all at the minute but I have bookmarked it and also added in your RSS feeds, so when I have time I will be back to read more, Please do keep up the excellent job.

Also visit my website ... Official Statement

Pinterest'im

Instagram'ım