08 Aralık 2012

Tell me hey, what's the news from your bed?

Ben gitmeyi severim.
Evden, şehirlerden, insanlardan...

Çünkü...
Bir yerden veya birinden gittikçe kendime yakınlaşırım.
Ya da kendime yakınlaştığım sanrısına kapılırım.



Kısa süreli gitmek, temelli gidip gidemeyeceğinin basit bir provası gibidir. Bir şehirde yaşarken illa ki hem sevdiğin hem de söylendiğin şeyler olur. Oluyordur. Sen o şehre ait misin değil misin, en çok o şehirden giderken anlarsın. Uçak havalandığında o şehre tepeden baktığında "Oh!" çekip rahatlıyor musun, yoksa içine buruk bir his mi yerleşiyor. Asıl cevabı böyle bulursun.

Mesela ben İstanbul'da yaşarken, bir yanım bu şehirde yaşamaktan çok mutlu. Keşfedilecek ve yapılacak çok şey var. Bir yanım ise, sevmiyor bu şehri. Daha ferah büyük evlerde yaşamak, daha az insanla daha çok birlikte olmak, üretmek, düşünmek için daha çok zaman bulabileceği daha az kozmopolit bir yerler özlüyor.

Ama her gidişimde, her İstanbul'a tepeden bakışımda, içimi bir hüzün kaplıyor. Çok istediğim bir seyahate çıkıyor bile olsam... Döndükten sonra yapmak istediklerim beynimde dolanmaya başlıyor derhal.

Daha giderken bile dönmeyi düşünüyorum yani.

O yüzden biliyorum, ben bu şehri hiçbir zaman temelli bırakamam. Hayat bana neler sunarsa sunsun, nerelere savrulursam savrulayım illa ki döneceğim bir şekilde İstanbul'a.

Diğer yandan örneğin, doğup büyüdüğüm Adana'ya gitmeyi çok sevsem de, her gittiğimde orada gerçekten iyi vakit geçirsem de, o şehir arkamda kalırken, hiçbir hüzün çökmüyor içime.

Bu hafta çok yoğun bir hafta oldu. Bu haftaya 45 saatlik ofis çalışması, okulda 10 saat ders, Ünal 
Tekinalp'in kitabının okunması, Yeni Anonim Şirketler Hukuku sınavına girilmesi, bir yandan kışlık bir valiz hazırlamak için dünya kadar çamaşır yıkayıp ütülenmesi, evin toparlanması, manikür, pedikür gibi kadınsal fasıllar, kızlarla okul çıkışı Big Chefs'te yemekle başlayıp Köşe'de sonlanan dedikodu dolu bir gece,  hazırlamam gereken Tasarımların Haksız Rekabet ile Korunması konulu makale için okunan kitaplar ve yeni bir proje için web sitesi içeriği hazırlanması, Mr. Feelgood ile geçirdiğim iki gece, onsuz olduğum için onu özlediğim 928392839283 dakika sığdı. Bir tek yeterince uyku sığmadı, bulamadım ona zaman.

Ve yine gidiyorum.
Bu aralar her zamankinden çok gider oldum.


Hiçbir zaman aylarca seyahat etmeden duran bir kadın değildim; ama hiç bir senenin içinde beş kere yurtdışına da gitmemiştim daha önce. Bunda konsoloslukların verdiği bonkör vizelerin, beni her seferinde "of şimdi o kadar evrakla uğraşamam, bu kadar gün için." üşengeçliğinden kurtarmasının da, biriktirdiğim biraz paranın bana hareket kolaylığı sağlamasının da etkisi var elbette.

Biraz da kaçış olduğunu kabul etmek zorundayım.
Karışığım. Cevabını bulamadığım sorularım var, demek isterdim. Ama daha soruların ne olduğunu bile bulamadım ben.

Bu sefer en yakın arkadaşlarımdan birinin düğünü için gidiyorum İsviçre'ye. İlk defa İsviçre'te gidiyorum ve daha önemlisi ilk defa yakın bir arkadaşımı evlendiriyorum. O yüzden benim için inanılmaz özel bir seyahat olacak bu. Gerçekten heyecanlıyım.



Diğer yandan bu sefer sadece İstanbul'u değil, bir adamı da bırakıyorum arkamda.
Elbette sadece kısa bir süreliğine gidiyorum, geri geleceğim.
Ama...

İstanbul'dan giderken ne hissettiğimi biliyorum da ondan giderken ne hissedeceğimle ilk defa yüzleşeceğim. Onu bir hafta göremediğimde "Aslında olabiliyormuş." mu diyeceğim, özlemekten mi öleceğim, onu henüz bilmiyorum. O da ilk defa bensiz bir hafta geçirecek İstanbul'da. Benzer şeyleri sorgulayacak muhtemelen bu süreçte.

O yüzden bu defa biraz korkarak, endişelenerek gidiyorum. Bir haftalık bir ayrılık, bu kadar başlangıçtaki "biz" için büyük bir sınav çünkü. Üstelik de tam gider ayak ilk defa bir anlaşmazlık yaşadık. Minicik bir şeydi belki, ama hassas noktamdan ve çok yanlış bir zamanda geldi. Şimdi Kahve Dünyası'nda duty free poşetlerimle otururken, aklımdaki soru işaretlerini, söylediği tatlı sözleri kendime tekrar tekrar hatırlatarak bastırmaya çalışıyorum. İlk defa yanından giderken burulmadı içim. Korkuyorum kendimden ve döndüğümde "biz"i biraz da olsa değilmiş bulmaktan.

Şimdilik hoşçakal İstanbul! Sana nefis fotoğraflar, kar yanığı yanaklarım ve Cenevre, Basel ve Zürih havadisleri ile geleceğim.

Şimdilik hoşçakal erkek! Sana seni özlemiş olarak, duty free ganimetleri ve bir sürü öpücükle geleceğim.

"Tell me, hey, what's the news from your bed" başlığı da şuradan: http://grooveshark.com/s/The+News+From+Your+Bed/2xDkd5?

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Vakit bulabilirsen lozana gitmeni tavsiye ederim. Cenevre ye yarim saat trenle. Cok daha ilginc bir yer. Zurihi bilmiyorum ama cenevre cok sikici bir sehir bence. Bol gezmeler, iyi eglenceler..
Evrim

Canan dedi ki...

Baseli sevmeyecek Zurih'e bayılacaksın bence :) Genel olarak ise İsviçre'yi düzenli,sakin,kurallara sıkı sıkıya bağlı,biraz (aslında oldukça) pahalı ve de sıkıcı (insanların kanı çekilmiş) bulacaksın diye düşünüyorum ,bana öyle gelmişti

İzlenimlerini merakla bekliyorum

Pinterest'im

Instagram'ım