08 Aralık 2013

Not defterim: Fotoğraf denemeleri, Cake House, Vida Tünel, Le Passe

Dürüst olmak gerekirse bu blogu yazmaya başlayana kadar fotoğraf çekmeyi değil, fotoğraf çekilmeyi seviyordum. Haliyle fotoğraflara baktığım zaman ışık nereden gelmiş, renkler nasıl çıkmış , net mi gibi unsurlar hiç ilgimi çekmiyordu. Tek şey vardı: Güzel çıkmış mıyım?

İlk yaşlarımda günde bir film harcayacak kadar çok fotoğrafımı çeken babamın çok güzel analog bir Canon'u vardı. Ben kendimi bildiğim günden dijital fotoğraf makinelerinin ulaşılabilir olduğu yıllara kadar ailemizin bütün fotoğrafları o Canon ile çekildi ve o yüzden pek çok kişinin aksine binlerce ve çok güzel çocukluk fotoğrafına sahibim.


Benim kendime ait ilk fotoğraf makineme sahip olmam ise, Noel Baba'nın varlığına inanıp, her yıl dilek listesi hazırladığım kadar geçmişe rastlıyor. O günden bu güne kadar her zaman bir kompakt fotoğraf makinem oldu ve çantamın vazgeçilmezi olarak benimle her yere geldi. Fakat dediğim gibi, fotoğrafların çoğunu ben çekmedim bile, herkesle her yerde fotoğrafım olsun diye taşıdım o makineleri.

İlk defa, bu blogu yazmaya başladığımda, gördüklerimi, nesneleri, yemekleri, mekanları, mobilyaları çekmeye niyetlendim. Yazılara eşlik etsin diye... Yine kompakt makineler veya cep telefonumla çekiyordum; ama istediğim kadar güzel olmadıkları için hayıflanmaya da başlamıştım.

Geçen sene yılbaşında Mr. Feelgood'un bana "Senin yaptığın fotoğraf çekmek değil, kaydetmek. Biraz uğraşman lazım iyi fotoğraf çekmek için." diyerek hediye ettiği minicik ve filmli Lomo Baby, fotoğraf konusunda "makineyi aç ve tuşuna bas"ın bir adım ilerisine götürdü beni. 

Çünkü fotoğrafları çekiyordum çekiyordum ve filmleri tab etmeye götürdüğümde hiçbir şey çıkmıyordu. Sırf tab ettirdiğim filmleri almaya gittiğimde elime bir şeyler geçmiş olsun diye, ışık kavramıyla tanıştım, onlarca film harcadım. Uğraştım durdum. (Uğraşılarımın bir kısmını şu yazıda görebilirsiniz.)

Uğraştın durdun de ne oldu sonuç alabildin mi bari, derseniz, açıkçası istediğime ulaşamadım; ama sadece uğraşıyor olmanın da keyifli olduğunu fark ettim.

Bu yüzden doğum günü hediyesi olarak babamdan bir DSLR istedim ve İtalya sokaklarını bu makine ile arşınladım. İtalya yazılarımın tamamındaki fotoğrafları da bu makine ile çektim. Ama otomatik ayarlarını kullanarak...

İstanbul'a döner dönmez de, fotoğraf kursu arayışına girdim ve Atölye Maçka'da İzzet Keribar'dan fotoğraf dersleri almaya başladım. Öğrendiklerimi meraklıları için buradan ilerleyen yazılarda paylaşacağım. İlk derste diyafram ve enstantenenin ne olduğunu ve aralarındaki ilişkiyi öğrendim, tabii ki sadece kavramsal olarak.

Bu cumartesi kavramsal öğrendiklerimi pratikte denemek için, havanın buz gibi olmasına aldırmadan, makinemi alıp sokağa çıktım, Beşiktaş Pazarı'na gittim. Hava kapalıydı, ışık çok azdı gibi bahaneler üretmeyeceğim, bu enstantene ve diyafram olayı sandığımdan çok daha zor bir meseleymiş. Ya eksik ya fazla pozladığım fotoğraflarla buyurun size buz gibi havadan pazar manzaraları:











Evet en favoriniz hangisi oldu? Ben en çok, kar küresi ile oynayan yaşlı adamı sevdim. :)


Aynı günün akşamı, çok sevdiğim Gizem'in doğum günü vesilesiyle Vida Tünel'deydik. Sevgilisinin yaptığı süpriz doğum günü partisi için. 

Hayatımda vesile olduğum en güzel ilişki...Biz yukarıdaki fotoğraftaki sağdan dört kız olarak Los Angeles'a work&travel'a gittiğimizde, benim Adana'dan arkadaşlarımdan bazıları da San Diego'daydı. Her şey böyle başladı ve şahane oldu.

Dolayısıyla ben, hem kız hem erkek tarafı olduğumdan, bu doğum günü partisi uzun zamandır görmediğim herkesle görüşme ve nostalji yapma vesilesi oldu. Adana'daki lise yılları, Amerika, İstanbul'daki eski günler... 

Aklınızda olsun Asmalımescit'ten bildiğimiz Vida Pera'nın özel partiler için olan versiyonu burası. Elli kişiyi rahat alabilecek bir mekan, müziği siz istediğiniz gibi yapıyorsunuz, ışığı istediğiniz gibi ayarlıyorsunuz ve içki servisi mevcut. O yüzden ev partisini, evi rezil etmeden yapmak isteyenler için bir kenara yazılası...


Pazar gününe de Mr. Feelgood ile Beşiktaş Evlendirme Dairesi'nin oradaki Cafe Cakehouse'ta kahvaltı ile başladık. Benim son zamanlardaki en favori adresim kahvaltı için. Hem evime çok yakın, hem dekorasyonu çok güzel, hem kahvaltısı lezzetli, hem de fiyatlar House Cafe gibi türevlerle karşılaştırınca oldukça makul.


Kahvaltı tabağı yukarıdaki gibi, peynirler konusunda çok seçici olan ben, bu tabaktaki iki peynire de bayıldım. Bir de telaşla yemeye başladığım için fotoğrafını çekmeyi unuttuğum yumurtalı ekmek, gerçekten bir annenin elinden çıkmış gibi. Ve Türk kahvesinin sunumu bile yeter:


Kışın soğuk havalarda en güzel haftasonu aktivitesi olan film izlemek de bu haftasonunda kendisine bir yer buldu. Filmimiz, İstanbul Film Festivali'ne gelen, bir Lale Kart sahibi olmama rağmen, bilet bulamadığım Le Passe oldu. 

Filmin konusundan bahsetmeyeceğim ve bana sorarsanız hiç bir yerde de okumayın. Çünkü film, karakterleri yavaş yavaş tanıyacağınız biçimde kurgulanmış. Çocuklardan hangisinin kimin çocuğu olduğunu anlamanız bile zaman alıyor. Alışageldiğimiz biçimde film, ilk sahnesinde bize herkesi açık biçimde tanıtmıyor ve tanıtacak bütün ipuçlarını vermiyor. Yavaş yavaş oturuyor taşlar yerine ve siz bağlantıları çözdüğünüz anda bu sefer de tempo düşmüyor, adının hakkını verir biçimde geçmiş düğümler ortaya çıkmaya başlıyor. Herkes kendi açısından ifade ediyor ve gerçek ancak filmin sonunda ortaya çıkıyor. 

İnsanların iyi veya kötü olarak kurgulandığı filmlere inat, bu filmde herkes hem iyi hem kötü. Kızdığınız bir karakteri yeri geliyor seviyorsunuz, sevdiğiniz bir karekterin başka bir yönünü keşfediyorsunuz.

Olumsuz şeyler de söylenebilir elbette, kusursuz film yok; ama bu kış izleyeceğiniz filmler arasında kendisine kesinlikle bir yer hak ediyor.




Bu soğuk havalarda hastalanmadan ve gereğinden fazla mayışmadan kalın!


4 yorum:

sebuş dedi ki...

Bence en güzeli sana poz veren pazarcı resmi:)
Film önerisi içinde teşekkürler en kısa zamanda izleyeceğim,,
güzel bir hafta dilerim,

Adsız dedi ki...

Çocukluk fotoğrafları konusunda çok şansının.Ben en çok köpek fotoğraf ına bayıldım. (Züleyha (

Handan dedi ki...

biraz çapkın biraz bundan mahçup gülümsemesiyle kel pazarcı favorim


sonra yeşillikler

Deniz Evin dedi ki...

Sezennn bende bir fotoğraf makinesi aldım bu aralar ona kafa yoruyorum umarım en güzelinden fotoğrflarımız olurr :) Filmi de bu gece izlerim merak içerisindeyim, öpüyorum çokk çokk :)

Pinterest'im

Instagram'ım