01 Aralık 2013

Not Defterim: Turuncu Çoraplı Hamlet, Pizza Vegas ve Samsara

Yazın sokaklarda fıldır fıldır gezmeyi ne kadar seviyorsam, bahçelerden teraslardan binaların içine giresim hiç gelmiyorsa; kışın da o kadar küsüyorum sokaklara.

Çok üşüyorum, kendimi daha yorgun hissediyorum, her plana "Evet" demek yerine, "Yok şu an ev daha cazip ya!" cevabını vermeye başlıyorum, bronzluğumu ve burnu açık ayakkabılarımı özlüyorum. O yüzden, çalıştığım saatler dışında koca bir kışı evde miskin miskin geçirmemek için ve yaz boyu dibine vurduğum yüzeyselliği de biraz kırmak için tiyatroya, sinemaya ve kitaplara sığınıyorum.


Bu haftasonu da, Mr. Feelgood ile Moda Sahnesi'nin yolunu tuttuk. Moda Sineması'nın yerine yeni açılan Moda Sahnesi'ni ne zamandır merak ediyorduk. 

Oyun Atölyesi'nden ayrılıp da Moda Sahnesi'ni kurmalarını sorgulayan bir söyleşide, "İyi yanından bakmak lazım, İstanbul bir tiyatroya daha kavuştu." şeklinde güzel bir cevap vermişlerdi. Gerçekten de dekorasyonu, altındaki cafesi, gıcır gıcır tuvaleti, sinema salonu, sergi alanı ile ferah ve şık bir tiyatro olmuş. Mekanlarına bakarak iyi kötü demek yanlış olur, tek odadan oluşan minicik ve döküntü salonlarda da harika oyunlar izledim bugüne kadar; o yüzden açılan alternatif tiyatro mekanlarının son üç yıldaki akıl almaz artışından çok mutluyum. Yine de böyle şık ve çok yönlü bir mekana ihtiyacı vardı bence İstanbul'un. 

Oyuna benden önce giden ofis arkadaşımdan, olumlu yorumlar aldığım Hamlet'i izledik. Gerçekten de oyun iyi, Onur Ünsal'ın performansı oyundan çok daha iyiydi. 

"Hamlet mi off, çok ağır, ben daha modern şeyler izlemek istiyorum." diyenlerdenseniz Moda Sahnesi'nin Hamlet'ini en çok size tavsiye ediyorum. Zaten kendileri de Hamlet'in çok zor bir metin olduğunu en başından kabul edip, "Sahnelenmesi için daha açık net, bizim anlayabileceğimiz kelimelerle çevrilmesi gerekiyordu. Biz ne anladıysak, bugüne ne anlatıyorsa, biz onu anlatmak, oynamak istedik. Çok iddialı bir çeviri yaptık demiyoruz, ama herkes bir nebze olsun anlayabildiğini söylüyor, bu da bizim esas amacımızdı." olarak ifade ediyorlar. Güncel göndermeler, oyunun özünü kaybettirmeyen ama ağırlığını hafifleten esprilerle, yer yer gülerek izleyebileceğiniz bir Hamlet olmuş.


Oyunda bence yalnızca Gertrude'u canlandıran Esra Kızıldoğan olmamıştı. Hem kıyafeti kötüydü, hem de oldukça sönük kalmıştı. Onun dışında her kostüm esprili, her performans güzeldi. Hamlet'i canlandıran Onur Ünsal'ı ben daha önce hiç izlememiştim ve tanımıyordum. Enerjisi ve oyunculuğu ile aldı götürdü bizi iki saat. Diğerlerine haksızlık etmek istemem; ama sırf onun için izlenir bu oyun. Minicik, eşofmanlı ve turuncu çoraplı bu adamın, ileride adını çok duyacağımıza eminim.


Yıllar yıllar önce biz dört kız Los Angeles'ta çalışıp, her fırsatta sahillere, Las Vegas'a, San Diego'ya ve hatta Meksika'ya kaçarken, bir alışkanlığımız vardı: Dilim pizza yemek. Hani bütün gece içmiş ve dans etmişsinizdir,  hazırlanması uzun sürmeyecek bir şey yemeniz gerekir ya, o zamanlarda tercihimizi her seferinde dilim pizzadan yapardık. Aynı şekilde bir yere yetişmeye çalışırken ağzımıza bir şeyler atmamız gerektiğinde, canımız pizza istediğinde ama koca bir pizzayı çok kalorili bulduğumuzda da...

O günlerde ve biz döndükten sonra uzuuun bir süre daha San Diego'da kalmış bir arkadaşımız, tamamen spontane gelişen bir hikaye ve pek tatlı bir ekip ile bu dilim pizzayı İstanbul'a taşımış. 3 TL'ye kocaman bir dilim pizza yiyebiliyorsunuz.

Perşembe günü ilk defa Çukorcuma'daki şubesine gittik, tattık ve çok beğendik. Gerçekten de dedikleri gibi "bir kere gelmek yetiyor"muş. Cuma günü de tiyatroya yetişmeye çalışırken, bu sefer de Moda'daki şubeden birer dilim pizza yuvarladık mideye. Çukurcuma'da, Asmalı'da ve Moda'da bulunan Pizza Vegas, ekonomik, hızlı ve lezzetli bir doyma yöntemi sunuyor. Özellikle koşturmalı günleriniz için mutlaka aklınızda bulunsun derim ben.


Evden çıkmaya hiç niyetinizin olmadığı günlerden birinde de, nereden bulur nasıl izlersiniz bilmiyorum, ama belgesel mi, film mi, ne olarak nitelendireceğime emin bile olamadığım, türünün tek örneği "Samsara"yı izlemenizi tavsiye ediyorum.

Samsara, ruhun, bedenin ve doğanın değişik dönüşüm aşamalarından geçmesi anlamına geliyormuş.

Film tarihten günümüze kadar insanlığı değil, şu anda, güncel olarak dünyanın başka yerlerinde neler olduğunu anlatıyor. Hepsi birbirinden etkileyici görüntüler, mükemmel bir bütünlük oluşturacak şekilde, harika müzikler eşliğinde arka arkaya dizilmiş.

Tek bir konuşma veya tek bir yazı içermeyen bu film, sadece görüntüler ve müzik ile size varlığınızı, amacınızı, tüketim alışkanlıklarınızı sorgulatıyor. Çarpıyor, etkiliyor.

Uzakdoğu'dan mistik yerler gösterdikten sonra, bir anda hareket halinde milyonlarca araba ve insanın olduğu metropole geliyor. Silah üretimini gösteren sahnelerden sonra, kurşun ve bombalardan sonra yaraları kapanmış ancak yüzünün bütün simetrisi bozulmuş bir asker dakikalarca ekrandan bize bakıyor.

Hiçbir şeyi olduğundan daha kötü veya daha iyi göstermiyor, sadece parçaları birleştirmenize yardımcı oluyor. Mutlaka ama mutlaka herkes tarafından izlenmesi gereken bir film.

Ne demek istediğimi anlatmak için bir parça huzurlarınızda:


SAMSARA food sequence from Baraka & Samsara on Vimeo.



Keyifle kalın!

Hiç yorum yok:

Pinterest'im

Instagram'ım