05 Ocak 2014

Ben bu "gerçek" sözcüğünün hayattan çıkarılmasını istiyorum.

İlişki içinde olmanın olumlu ve olumsuz yanları var. Bu konuya ilişkin satırlarca liste hazırlanabilir, biri için olumsuz olan bir şeyi, bir başkası olumlu olarak değerlendirebilir.

Benim açımdan, ilişkinin en sevilesi yanlarından biri, sevgilimin arkadaşlarının benim de arkadaşım sayılması. ("Almanlar yenildiği için biz de yenilmiş sayıldık." gibi oldu, ama evet, öyle.) Normalde yeni insanlarla tanışmak ve kaynaşmak zaman alır, oysa sevgilinin arkadaşları ile muhabbetin tutuyorsa, o mesafeli dönemi hooop diye atlıyorsun.

Yeni evlerini hayırlamak için, Mr. Feelgood'un liseden yakın bir arkadaşı ve sevgilisinin yanına Şile'ye gittiğimizde düşündüm bunu. Onların evindeyken, sanki benim liseden bir arkadaşımın evindeymiş kadar rahat hissettim kendimi.

Duygusal açılımlarımı geçip keşiflere gelirsek, akşam yemeği için, kıyıya daimi demir atarak restorana dönüşen bir tekneye gittik: Papalina Balık Restoran. Arada sırada vuran dalgalarla şöyle hafiften sallandığımızda "Noluyor, o kadar içtim mi?" paniğiyle hatırladık teknede olduğumuzu, yoksa salaş ve samimi bir restoran havasında...

Masaya gelen her şey inanılmaz lezzetliydi; salata, hamsiler, karides güveç, kalamar, damla çikolatalı helva... Ve aynen tahmin edebileceğiniz gibi, fatura İstanbul'a kıyasla çok uygundu.





Karnımız doyduktan sonra, Şile gecelerini test etmek üzere, Panaroma Cafe'ye gittik.

Türkçe Pop benim oturup da özellikle dinlediğim ve takip ettiğim bir müzik türü değildir. Ama evde temizlik yapıyorsam, kalabalık bir grupla seyahat ediyorsam, çıkıp şöyle bir kurtları dağıtasım varsa, Türkçe poptan daha ideal bir şey düşünemiyorum. Hatta bazen kelimenin tam manasıyla pop damarım çıkıyor, fena halde canım çekiyor, Türkçe pop çalan bir yere gidip eller havaya moodunda dans etmeyi... Bu damarımı uzun zamandır besleyemediğim için Panaroma Cafe benim için büyük bir fırsattı.


Panaroma Cafe, adı her ne kadar "cafe" olsa da, tam bir akşam mekanı. Sahende canlı müzik yapan bir grup var, herkes biraları götürüyor. İçerideki kitle bana üniversite yıllarını ve Tophane'yi hatırlattı. Süslenip püslenip gelenler de var, eşofmanları ile takılanlar da... Sahnedeki adamın sesi güzeldi aslında; ama bütün şarkıları aynı müzik ve aynı tempo ile söylemeleri, yalnızca şarkı sözlerinin değişmesi yordu bizi, bir bira süresince dayanabildik, sonra eve geçip saatlerce sohbet ettik.


Öğlene doğru çok güzel bir manzaraya karşı gözlerimizi açtıktan sonra, brunch için istikametimiz Bilir Pattisserie oldu. Yer karolarına, kedisine ve İspanyol omletine bayıldım.



Sonra da kendimizi sokaklara vurup, saatlerce yürüdük.


Şile'nin en çok tezatlarını sevdim.

Arka fonda nefis bir deniz manzarası varken, manzaranın farkında bile olmayacak kadar ağır işler yapan işçileri, aynı yeşil alanın bir ucunda birisi paraşüt çalışırken, diğer ucunda birinin koyunlarını otlatmasını, apartmanın ön tarafı çok havalıyken, arka tarafının kullanılmayan eşyalar yığını olmasını...









İstanbul'a döndüğümde (Şile İstanbul il sınırları içinde, ama benim İstanbul il sınırı olarak kabul ettiğim bölgenin dışında), vapur ile Kadıköy'den karşıya geçerken, İstanbul dışındayken çok daha sakin, uyumlu, tahammüllü bir insana dönüştüğümü düşündüm. "Her saniye bir şeyler yapıyor olma" takıntımdan kurtuluyor, yavaşlıyor, dengemi buluyorum. Bu yüzden  İstanbul'daki hayat bana göre değil mi acaba, diye sorguladım kendimi bir kere daha. Belki de kendime daha çok zaman ayırabileceğim bir yerde yaşamalıyım, dedim.

Sonra vapurdan indim, Beşiktaş'taki bıcır bıcır insan kalabalığının içine karıştım, Kabalcı'da kitapları kurcaladım, Kahve Dünyası'ndan bir kahve aldım, Akaretler'i eve ulaşmak için boylu boyunca yürüdüm. Kulağımda 123'ten Binalar... Tamamlandım, ait hissettim, iyi ki İstanbul'da yaşıyorum, dedim.

27 yaşında kocaman bir kadınım ve hala kendi içimde hala çok büyük çelişkilerim var.
Ve bunu seviyorum.





"Ben bu sıkıcı ve kayıtlar ve kurallar dolu hayatı sevmiyorum. Belki benim günaha yatkın bir doğan olduğunu düşünüyorsun, ama değil. Ben şaşırtıcı işler yapmaktan tat alıyorum. Ben bu "gerçek" sözcüğünün hayattan çıkarılmasını istiyorum." - Furuğ Ferruzad







1 yorum:

Ece Ruşen dedi ki...

öğrencilik hayatımı hatırlattın bana,gözlerim doldu. öğrenci bütçesiyle dost papalina'yı, grubumuzla ilk sahnemiz olan panaroma'yı, açılalı 1-2 sene olmuşken kalitesiyle "bula bula mezun olacağımız seneyi mi buldunuz" dedirten bilir'i, şile köpeciklerini... bir ara ziyarete gitmeliyim, orda yaşarken "bitse de kurtulsam" dediğim yeri deli gibi özlemişim meğer...

unutmadan, bir dahakine ikinci bahar diye bir mekan var kahvaltısıyla ve horozlarıyla meşhur :) tavsiye ederim

Pinterest'im

Instagram'ım