21 Ocak 2014

Hepimizin bildiğini sandığı aslında çok az bildiği Ayasofya.


Kapalıçarşı ile başladığım, İstanbul fotoğraf gezilerimin ikinci durağı Ayasofya oldu. Yine fotoğraf gezisinin öncüsü, temel fotoğraf eğitimini aldığım İzzet Keribar, rehberim Hillary Summer-Boyd ile John Freely'nin Strolling Through İstanbul kitabıydı.

Aslında Ayasofya, aynı yere dikilmiş üçüncü binaymış. 360 yılında inşaa edilen Ayasofya, halk ayaklanması sırasında yanmış, 415 yılında tamamlanan ikinci Ayasofya da ilki ile aynı kaderi paylaşarak isyan sırasında yakılarak yok olmuş.

Bugünkü Ayasofya yaklaşık 1400 yıl önce, Roma Hukuku dersi alanların adını ve yaptıklarını ezbere bildiği Justinianus tarafından yaptırılmış. Dokuz yüz yıl boyunca Konstantinapolis Katedrali olarak anılmış ve Bizans İmparatorluğu'nun dini merkezi olmuş.

Geçirdiği depremler sebebiyle kubbesi tamamen çökmüş ve buna çözüm olarak yan basıncı azaltmak için kubbesi yükseltilmiş. Daha sonra kubbede yine kısmi çöküntüler meydana gelmişse de, bina genel hatları ile bu güne kadar ulaşabilmiş.

Şu an iç dekorasyonda mevcut bulunan altın renkli mozaikler, uzmanlar tarafından tarihi tam olarak tespit edilememekle birlikte bu dönemden kalmaymış.


Yukarıda gördüğünüz İmparator Kapısı'ndaki mozaik, 1933 yılında ortaya çıkarılmış. Tahtta oturan İsa'ymiş ve elindeki kitapta "Selamet sizlerle olsun. Ben dünyanın ışığıyım." yazıyormuş. Soldaki madalyonun içindeki Kutsal Bakire'yi, sağdaki asa taşıyan bir meleği sembolize etmekteymiş. Diz çökmüş olan ise, VI. Leon olup, nikahlarının çokluğu nedeniyle affedilmeyi dilemekteymiş.

Kendisi Ortadoks Kilisesi tarafından yasaklanmış olmasına rağmen, metresi ile evlenerek, dört eşlilik yüzünden Bizans'ta bir skandala neden olmuş.


İmparator kapısı, efsanelere göre Nuh'un gemisinin tahtalarından yapılmış. Daha sonra gümüş, ardından da pirinç ile kaplanmış.





Yukarıdaki mozaik de bebek İsa'yı tutan Meryem Ana'yı ve bir kese altın sunan İmparator ile kızıl saçlı imparatoriçeyi simgelemekteyimiş.


Ayasofya'daki sütun ve mermerlerin kaynağı ise tartışma konusuymuş. Bunlar kimilerine göre, Mısır'daki Güneş Tapınağı'ndan, kimilerine göre Roma'daki binalardan, kimilerine göre ise Lübnan'daki Baalbek Tapınağı'ndan getirilmiş. Benim kaynağım ise bunların Ayasofya için taş ocaklarından çıkartılarak yaptırıldığı görüşünde.





Bizans hükümdarlığının son dönemlerinde, Konstantapolis'e gelen ziyaretçiler kilisenin bir harabeye dönmeye başladığını belirtmişler. Kilisede son toplu Hristiyan ayini 28 Mayıs 1953 pazartesi günü yapılmış ve fetihten hemen sonra Fatih Sultan Mehmet, Ayasofya'nın tamamen onarılmasını sağlamış. Eklenen nesnelerden biri, namaz kılanları ferahlatmak için içi su dolu küpler olmuş.


Binaya bu dönemde eklenen sekiz büyük yeşil levha, hattat İzzet Efendi tarafından altın yaldızlarla yazılmış. Levhalarda İslam dininin kutsal isimleri yer alıyor: Allah, Muhammed, ilk halife ve imamlar.





İstanbul'un Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedilmesinden sonra 470 yıl boyunca Ayasofya Camii olarak hizmet vermiş. Binanın etrafındaki dört minarenin farklı zamanlarda eklenmesi enteresan: güneydoğudaki minare Fatih Sultan Mehmet, kuzeydoğudaki II. Bayezit ve batı köşedeki iki minare III. Murat döneminde Mimar Sinan tarafından eklenmiş. Ayasofya, sadece ibadet yeri olarak değil, aynı zamanda da bilim yuvası olarak kullanılmış.







1935 yılında müzeye çevrilen Ayasofya'nın içinde şu anda namaz kılmak yasak, her gün pek çok yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret ediliyor ve hem cep telefonları hem profesyonel makineler ile binlerce fotoğrafı çekiliyor.



Yukarıdakilerin hepsi de benim kameramdan, benim Ayasofya'ya bakışım... Sonunda bir müze kart da edindim, her hafta tarihi İstanbul gezilerim ve dolayısıyla yazılarım devam edecek.

Keşfederek kalın!

3 yorum:

Handan dedi ki...

aynı kitap elimde! bir de sos tarifi sana;

http://handannkaleminden-handan.blogspot.com.tr/2014/01/ksa-ksa.html

sebuş dedi ki...

Senin dilinden İstanbul'un tarihini dinlemek güzel olacak,
Sevgiler Sezen,,

zillosh dedi ki...

Handancım,

Kitap eskiliğinden sanıyorum, güncel durum konusunda biraz eksik olsa da, geçmişe dair harika bilgiler içeriyor. Sos tarifine bayıldım; ama Van otlu peynirini nereden bulacağım onu aramam lazım! :)

Sebuşcum,

Umarım çok sıkıcı yapmadan başarabilirim bunu :)

Pinterest'im

Instagram'ım