18 Mart 2014

Namaste & Life is short buy the shoes!

Bu aralar ardı ardına seyahat yazıları yazdım. Çok gezdim, keşfettim, yoruldum. Mart bitene kadar İstanbul'dan kımıldamamaya karar verdim. O yüzden uzun zamandır yazmadığım evcil yazılara, kitaplara, tariflere, filmlere, İstanbul mekanlarına geldi sıra.


Bir de patron kıyağı ile spora başladım. Koşu bantları, ağırlık çalışmaları bana göre değil. Club Sporium bu açıdan kocaman bir salonda yüzlerce alet sunsa da, ben haftada en az iki kere, koşu bandında azimle koşan ve ağırlık çalışan insanlara şöyle bir göz ucuyla bakıp, Zen Studio'nun yolunu tutuyorum ve tercihimi Power Yoga, Vinyasa Yoga, Pilates derslerinden yana yapıyorum. Daha çok yeni başladığımdan olsa gerek, henüz vücudumda hoşuma giden hiçbir değişiklik yok. Popomda, iç bacaklarımda, kollarımda sızlanmalar hissediyorum yalnızca. Diğer yandan ruhsal olarak çok iyi geliyor. Kendimi faydalı bir şey yapmış hissediyorum ve rahatlıyorum. "Yoga mı, ay çok sıkıcı!" demeyin, Power Yoga denilen şey mesela, hiç de bizim bildiğimiz yogaya benzemiyor, oldukça zorlayıcı ve hareketli.



Derse ilk gittiğimizde aynen yukarıdaki haldeydik, bacağımızı kaldırsak arka tarafa yuvarlanıyor, hocanın yaptıklarını 'yok artık' diyerek izliyorduk. İki haftada yogayı kaptık, her şeyi şakır şakır yapıyoruz, demek elbette ki mümkün değil; ama insanın vücudunun gücünü ve dengesini keşfetmeye başlaması bile büyük fark yaratıyor gerçekten.


Bu azimle gidersem, çok yakında burada yoga ve sağlıklı yaşam yazıları görmeye başlayabilirsiniz. =) Spor şimdilik oldukça fazla enerjimi aldığından ve bana kas ağrıları bıraktığından, fink fink sokaklarda sürtemez hale geldim. Bu vesileyle, pek sevdiğinizi bildiğim ne giydim yazılarından biriyle huzurlarınızdayım:



Gri yün elbise Mango'dan. Kolye, Rumeli Caddesi'ndeki adını bilmediğim takıcıdan. Sanıyorum çok sık siyah giyindiğimden, bu sene en çok taktığım takı da bu kolye oldu.

Saçlarda bu aralar 'ombre' diye bir trend başlamış, renk geçişi olan saçlara deniliyormuş. Uzun zamandır röflelerimi yenilemeye fırsat bulamadığımdan, altları sarı, üstü kumral saçlarımla, tembellik yaparak bu trendi de tesadüfen yakalamışım :))


Sabah evden elbiseyle çıkıyorum, akşam spordan sonra bambaşka bir kıyafetle geri dönüyorum. Siyah tayt ve body Atmosphere'den, snood Berna Akbay'dan, hem lacivertlerle hem siyahlarla kullanabildiğim için çok fonksiyonel çizmeler anneciğimin hediyesi.



Sabahları neredeyse uyur halde evden çıkıyorum, o yüzden yüzümdeki şapşal ifadeyi görmemezlikten gelmenizi tercih ederim. :) Gri body ve gri yünlü blazer Zara'dan, siyah bandaj etek H&M, bootieler rastgele bir butikten. Bazen şans, ucuza aldığınız bir ayakkabı inanılmaz dayanıklı ve rahat kalıplı çıkabiliyor. (Tam tersi de kabus oluyor, resmen ayakkabıya yatırım yapıyorsunuz, ya o kadar rahatsız bir kalıbı oluyor ki giyemiyorsunuz, ya da birkaç giyişte eski suratlı oluveriyor.)

Aynı gün ofisten çıkmış spora giderken, spor eşyalarımı koyduğum çanta Longchamp, diğer desenli yeşil çanta İtalya ganimetlerimden. Kiremit rengi yağmurluk Zara'dan.



Beyaz basic t-shirt H&M'den, siyah yüksek belli kalem etek Mango'dan, çok az topuklu siyah ayakkabılar Roma'daki dizi dizi el yapımı ayakkabıcılardan birinden. O kadar rahatlar ki, haftanın en az üç günü ayağımdalar. Şimdiki aklım olsa, cimrilik yapmaz iki çift daha alırdım. 



Bu, nereden aldığımı bile hatırlamadığım markasız elbise, giyecek hiçbir şey bulamadığım kaç gün hayatımı kurtardı kimbilir.

Jean gömlek, bir İngiliz harikası olan MiH Jeans'ten, lacivert bandaj etek H&M'den, kahverengi babetler Gabor'dan. 

Yıldızlı tunik GinaTricot'tan, penye hırkayı vakti zamanında Amerika'dan almıştım, siyah tayt H&M'den, içi kürklü ayakkabılar LovelyShoes'dan.

Alışveriş, terziden kıyafetleri almak ve markete uğramak için çıkarken giydiğim jean montu Brüksel'deki bir vinatge butikten aldım, çanta fjallraven'den.


Siyah bandaj etek H&M'den, gri the pug life baskılı t-shirt Beşiktaş Pazarı'ndan, pembe hırka Benetton'dan ve bu hırkayı 15 yaşımdan beri giyiyorum. Rengine, dikkat çekiciliğine (tık!) ve dayanıklılığına hastayım. Sanırım kendi kızım olup, bunu giyecek yaşa gelinceye kadar da giymeye devam edeceğim. :)))

Ve tabii ki her zamanki gibi, üzerimde gördüklerinizin neredeyse hepsi, çok kısa zaman içinde chucha boutique'te yeni sahiplerini arıyor olacak. Hızlı olan, kazansın! :)

Evet, beni en çok hangi kıyafetlerimle sevdiniz? 

5 yorum:

S dedi ki...

ben en çok salıyı sevdim :) saçlarını toplamak da çok yakışmış bence ^.^

Begüm dedi ki...

Ben Çarşambayı ve Pazarı sevdim :)
Spor yapmak gerçekten çok rahatlatıcı oluyor. Ben de yaklaşık 1 senedir pilates yapıyorum, dün köprü hareketini yapmayı başardım, nasıl mutlu oldum anlatamam :)

sebuş dedi ki...

Perşembe hayat kurtaran elbisen sana çok yakışmış, onu kimselere verme bence:)
birde toplu saç ve tayt (hiç sevmememe rağmen) sana çot yakışıyor,
geçen h.sonu istanbuldaydım, havada şahane idi, gezdim gezdim bi sokuklandım çok iyi geldi bana, seni de andım kulakların çınladımı:)
öperim,

Adsız dedi ki...

Coraplarinin markasi nedir sezwn? surekli siyah ince corap giyiyorsun en iyisini bulmussundur diye soruyorum :)

zillosh dedi ki...

Sevgili Adsız,

En iyisi diye bir şey yok bence, hepsi öyle ya da böyle kaçıyor :) O yüzden en ucuzundan bolca alma taraftarıyım. Kaçtıkça değiştir :)

Pinterest'im

Instagram'ım