02 Mayıs 2014

Music’s playing so loud It all feels right!

"Her şey kendisine ayrılan zamana yayılır."

Kimin olduğunu bilmediğim bu sözü çok severim. Bazen bir işi yapmak için aylarım olur. Yaylanırım, sallanırım, başka şeylere kayarım, sonra sıkışınca, o işi inanılmaz bir konsantrasyonla umduğumdan çok daha kısa zamanda tamamlarım. 

Bu yüzden ajandamı sıkışık tutarım. Hiçbir şeye o işi tamamlamak için ihtiyacım olandan daha fazla zaman bırakmamaya çalışırım. Kendimi uyuşukluğa teslim etmemek için...

Bazen dinlenmeye yayılmaya da ihtiyacım olduğunu unuturum, kaldırabileceğimden fazla yüklenirim kendime. Aynaya bakıp da, matlaşmış bir cilt ve ifadesiz bakışlarımla karşılaştığımda fark ederim bunu. Bazen aynaya bile bakmıyorum galiba, fark edemiyorum, sonra ilk boş anımda o kadar güzel uyuyorum ki... Ve uyanınca o kadar mutlu oluyorum ki, sonradan anlıyorum daha fazla dinlenmeye ihtiyacım olduğunu.


Bazen de işler benim dışımda gelişiyor. Geçen hafta New York seyahatimi kesinleştirip, konaklama, uçak bileti gibi bütün detayları hazır hale getirdiğimde ve patronumdan o tarihler için izin aldığımda, ajandam bu seyahat için oldukça uygundu. Duruşma veya son günü o tarihlere gelen herhangi bir işim yoktu, her şeyi temizleyip, rahat rahat gidebilirdim. Aradan birkaç gün geçti, patronumdan bir e-mail geldi. Yeni bir M&A projesine başlıyorduk, iş harikaydı, bir parçası olmak heyecan vericiydi. Gelgelelim teslim tarihi, benim New York'ta olmayı planladığım tarihlere geliyordu!! Benim sorumluluğuma düşen kısmı, gitmeden önce bitirmem ve olası düzeltmeleri uzaktan yapmam konusunda mutabık kaldık. Tabii bu çok çalışmak demek oluyor, gerçekten çok.

O yüzden bu seferlik biraz kolaya kaçılmış bir yazı ile huzurlarınızdayım. Mazeretimmmmm vaaaaaaar, ama asabi değilim :))



Malum bir süre önce fotoğrafa merak saldım, babama doğum günümde bir DSLR fotoğraf makinesi aldırdım, İzzet Keribar'dan temel fotoğraf eğitimimi aldım, neredeyse her yere fotoğraf makinem ile gitmeye başladım, hemen ardından da bu blogta biraz değişiklik yapıp, daha büyük görsel yükleyebileceğim şekilde post alanını genişlettim. Tabii ki, oldu da bitti maşallah durumu yok, öyle temel eğitimi alıp ayarları öğrenince şahane işler çıkarmaya başlamıyor insan.  Kadraj dediğimiz şey, gözümüzün gördüğü gibi görmüyor çünkü. Bazen gözüme harika görünen bir şeyi çekiyorum, bir boka benzemiyor; bazen de laf olsun diye alelade bir şey çekiyorum, çok hoşuma gidiyor. O yüzden okumak lazım, pratik yapmak lazım, bu işi iyi yapanları takip edip görme becerisini arttırmak lazım.

Bu takip maratonumda karşıma çıkan JR'ı sizinle tanıştırmak istiyorum. Paris metrosunda bulduğu makineyle fotoğraf çekmeye başlayan Jr'ı diğer fotoğrafçılardan ayıran sıra dışı tarafı, bu fotoğrafları sergileme biçimi. Çünkü onları yasa dışı olarak, izin almadan şehirlerde sergiliyor. Kendisini de Dünyanın en büyük galerisinin sahibi olarak tanımlıyor. Ki Israil'den Şangay'a sergilerini düşününce hiç de yalan sayılmaz. :)



Benim favorim kesinlikle bu yazının en başındaki fotoğraf, baktığımda inanılmaz mutlu oluyorum. Bir baskısını evimde bir yerlere kesinlikle asacağım. 





Çok daha fazla JR isterseniz, web sitesi için TIK! Umarım ki en yakın zamanda İstanbul da onun devasa sergi alanının bir parçası olur. :)


Hiç yorum yok:

Pinterest'im

Instagram'ım