29 Ağustos 2014

Harvey Nichols poşetleri taşımak ve yakışıklı romantik serserilerin ellerini tutmak için dizayn edilmiş parmaklarım mahvoldu*

Bu hafta boyunca metroda, takside, vapurda, orada burada, her fırsatta elimi çantama atıp üstünde parlak harflerle "Herhalde kız!" yazan mavi kitabımı çıkardım. Bir iki yazı okudum, keyiflendim, tekrar çantama yerleştirdim.

Herhalde Kız, dergi sevenlerin ismen mutlaka bileceği Yiğit Karaahmet'in kitabı.

Ve bu kitap, tam bir İstanbul kitabı. Oturup evde roman gibi okunacak bir kitap değil bence. Tam şöyle daralma anlarında açıp, bir yazı okuyup kapatılacak bir kitap. Keyif dozluk iki sayfayı geçmeyen yazılar var içinde.

Yiğit Karaahmet çok zeki, çok fırlama ve kesinlikle bazen çok kaltak. Bu üçünün kombinasyonundan da, çok zekice laf sokmalar ve keyifli gözlemler çıkmış. Okurken güldüm ve hayran oldum.

Bir gün bir mekan filan açmaya kalkarsam, her zaman kendisi için bir şişe şampanyasını ikram olarak bulundurmaya karar verdim. Gelsin, bok atsın, eleştirsin diye. Bu kadar zekice ve komik bir laf sokma yeteneğinin, hedefi olmayı bile isterim.




Özellikle çocuklarına sahip çıkmayı başaramayan anne- babalara laf soktuğu "Ya çocuk, ya seyahat" isimli yazının, otuz kırk kopyasını alıp, çantamda taşımaya karar verdim. "Çocuktur yapar" mentalitesine fena halde uyuz olanlardanım çünkü. Kitap veya dergi okurken, gelip okuduğum şeyi çekiştiren çocuğun annesine bir bakış atarım, çocuğuna sahip olsun diye. Anne çocuğuna sahip olmazsa ikincisinde çocuğu azarlarım ve genellikle etrafımdan "Çocuktur yapar." diye insanlar beni tersler. "Ben de deliyimdir, çocuğunuza sahip olmazsanız, ben de onu tutup sağa sola sallarım." derim cevaben. Anne ancak o zaman zahmet edip kalkar ve çocuğunu alır.

Üst komşumun her gün tepinen, avazı çıktığı kadar ağlayan çocukları ile "Allah sizin belanızı versin!" diye bağıran annelerine de, gürültüden rahatsız olup polis çağırmalarım veya cevaben bangır bangır nefret ettiklerini bildiğim rock müziklerimle cevap vermelerim sonucu, huzurlu ve sessiz bir eve kavuşabildim.



"Ne münasebet, sizin çocuğunuzun şımarıklığını ben çekeyim? Siz doğurdunuz, siz şımarttınız, oyalamayı ve terbiye etmeyi de siz bilin." derim her zaman, çünkü biliyorum. Antalya'daki lüks otellerde Rusların çocukları usluca yemeklerini yerken, gözünden yaş gelmeden bağıranlar masayı dağıtanlar hep bizimkilerin çocuklarıdır, Avrupa'da da gerçekten hiç kafama vuran, eşyamı çekiştiren bir çocuğa denk gelmedim. Çünkü bizim annelerimiz zahmet edip de o çocukla sohbet etmezler, yanlarında çocuğu oyalayabilecek oyuncak, kitap bir şey taşımazlar. Çocuk sıkılır, ama annesi babası onu oyalamayı bilirse, etrafı da taciz etmez. Ha kafasına yediği tokatlardan beyni akmışsa, o da benim sorunum değil.

O yüzden "Aşklarıma yedireceğim parayı gidip bebek bezine yatıracak şuursuzlukta değilim henüz. Başkalarının da çocuk yapmasıyla ilgili problemim yok. Ama benim kendi paramla satın aldığım biletle, diğer yolcularla eşit haklara sahip yolculuğumu gelip iki çocuklu, domestik anneli ve umursamaz babalı ortalama Türk ailesinin mahvetmeye hiç hakkı yok." ve "Rahatsız olduğumu belli ettiğim halde onunla ilgilenmiyorsan eğer, kusura bakma ama burada problemli olan sensin. O çocuğun sesi sana neşeli geliyor olabilir ama beni uykumdan ediyor." cümlelerini içeren bu yazı bile tek başına Yiğit Karaahmet'i sevmem için tek başına yeterliydi.



Tabii burada paylaştığım fotoğraflardaki gibi, süper taş ve süper bilinçli annelere de sevimli çocuklarına da bayılıyorum. Onlar her yerde olabilirler, biraz kıskanmam dışında, bana uyar :)

Bu arada, tek bir yazıyı ön plana çıkarmış oldum, ama kitap genel olarak çok keyifli. Bayıldığım bazı cümleler:


  • Sırf bir takım hetero erkekler, düşük estetik zekalılara yönelik bir spor müsabakası izleyip, bundan aşırı heyecan duyacaklar diye takdir edersiniz ki saatlerce trafikte kalmak ya da bir revolver'den çıkan kaza kurşununa kurban gitmek istemiyorum.

  • Yaklaşık 12 yıldır gece dışarı çıkan, bu gezmeleri paraya dönüştüren biriyim. Hayır, fuhuştan değil, yazarak para kazanmaktan bahsediyorum.

  • Spor salonları benim için sadece ne kadar çaresiz ve ölümlü olduğumuzu gösteren birer toplama kampı gibi. İçinde spor aletlerinin, spor hocalarının, ortak duşların ve de kredi kartına 12 ay taksitle kol gibi ücretin geçirildiği kamplar.

  • Gecenin İsviçre standartlarındaki tek şeyi çıkışta vestiyerden paltomu almak için gittiğimde gerçekleşiyor. Vestiyer ücreti 20 TL. Paltom bile o kadar pahalı değil. İsviçre bankalarındaki fonumu bozdurmak zorunda kalıp oradan ayrılıyorum.

  • Bir yılbaşı gecesi, ne giyeceğimi düşünürken alemleri fethetmiş bir ablam bana "Orospuluğun birinci kuralı üşümemektir canım" demişti. Bunu Murphy kuralı gibi benimsedim ve o andan itibaren ne kadar açarsam açayım üşümüyorum.

  • Geçenlerde süper marjinal Esra Elönü tarafından ironi yoksunu bulunduğuma şaşırdım. İroniyi kelime anlamı olarak ahlakla filan karıştırıyor olabilir. Eğer kastettiği oysa, evet, ondan biraz yoksunum.

  • Açılış "Bu film Kültür Bakanlığı'ndan hiçbir destek almamıştır." ibaresiyle başlıyor. Aman ne büyük başarı. Alkış. Sinan Çetin'in kira gelirleri, Kültür Bakanlığı'nın toplam bütçesinden fazladır zaten. O parada bari gözü olmasın. 

  • O yüzden biraz daha geniş çapta bir alışveriş için, etrafı taradım ve muhafazakar bir marketler zincirinde şans vermeye karar verdim. Domuz eti alışverişini Şütte'den yaptıktan sonra deterjanın dini olmaz artık diye düşünerek erken bir saatte bu markete gittim.

  • Anjelique'te sadece çok zenginseniz, yanınızda bacak boyu 1.90 olan bir kadın varsa ve şişe açtıracaksanız sizinle ilgileniyorlar. Onun dışında kalan müşteri kitlesini çöp kamyonuna atıp Halkalı'ya yollamak ister gibi davranıyorlar. 
  • Victor'a artık baba demek istiyorum çünkü öyle bir içgüdü geliştirdi. Ben dışarı çıkmak istedikçe o "Hayır" diyor. Çünkü dışarıda bad boy'lar varmış. Victor bilmiyor ki benim hiçbir zaman bad boy'larla bir sorunum olmadı. 

  • Hiçbir şey planlamıyorum. Hiçbir şeyle ilgilenmek istemiyorum. Biraz daha uzaklara bakmak istiyorum. Küçük zevklerinizi kaybetmemeniz dileğiyle...

Yazarın sevdiği bir şarkıyla da kapanışı yapalım: 





1 yorum:

Adsız dedi ki...

"herhalde kız"a talibim sezen, aklında olsun :)
sevgiceyhan1@gmail.com

Pinterest'im

Instagram'ım