02 Ekim 2014

Dürüst biçimde kendime sordum: Farklı bir hayat sürsem daha mutlu olur muyum?

Biyolojik saati tıkır tıkır işleyen, her sabah 7:00'de enerjik bir biçimde kendiliğinden uyananlardan olmadım hayatımın hiçbir döneminde. Kendimi bildim bileli alarmla uyanırım. Uykunun en tatlı anında, başlar çalmaya. En sevdiğim şarkıyı alarm sesi olarak düzenlesem dahi, bir süre sonra o şarkıyı alakasız bir yerde duyduğumda bile huzursuz olurum. Ama o yataktan kalktıktan sonra, özellikle de mis gibi bir filtre kahvem varsa gayet zinde bir başlangıç yaparım. Daha doğrusu yapardım. Gelgelelim artık alarm sesini istediğim kadar değiştireyim, duymuyorum. Dakikalarca çalıyor, ben aynı şekilde uyumaya devam ediyorum.

Bugünlerde alarmdan çok sonra uyanıyorum. İçimden avaz avaz "Siktir et." diye bağıran sesi duymamazlıktan gelip yataktan kalkıyorum, kahvaltıyı, kahveyi boş verip yirmi dakika içinde evden çıkıyor, takside giderken makyajımı yapıyorum.



Koşuyorum, koşturuyorum, bir sürü şeye yetişmeye çalışıyorum: İşe, işlerin teslim tarihlerine, arkadaşlarımla planlarıma, sevgilime, eve, bakıma, yemeğe... Hiç düşünmeden sorgulamadan, tıkır tıkır.

Bazı zamanlarda duruyorum. Bir anda...

Mesela üstüme sabahın köründe tiril tiril giydiğim gömleğim kırış kırış olmuş, bir elimde bilgisayar çantam, pek çok insanın uyuduğu saatte eve ulaşmaya çalışırken ve 'o akşam tamamlamaya söz verdiğim işleri nasıl yetiştiririm' diye tasalanırken...

Sabahın köründe sıcacık yatağım bana bakarken, ben bir yandan saçıma şekil vermeye çalışıp, bir yandan da o gün yapacağım işleri planlamaya çalışırken...

Benim İstanbul içinde saymadığım bir yerdeki adliyeye trafikten yırtmak için toplu taşımayla giderken ve ayaklarım topuklu ayakkabılarım içinde isyan ederken...

Akşam için yaptığım bir plana, çalışmam gerektiği için yetişemeyeceğimi açıklayan bir mesaj yazarken...

Asansörün aynasındaki yansımam bana yorgun ve şiş gözlerle bakarken...

Birkaç saniyeliğine de olsa kilitleniyorum, devam edemiyorum.



Pekala, bambaşka bir hayat sürüyor olabilirdim. Daha çok spor yapabilir, daha çok uyuyabilir, dış görünüşüme daha çok özen gösterebilir, şimdi yapmaya zaman bulamadığım her şeyi ferah ferah yapabilirdim.

Çünkü benim evde karnını doyurmam gereken çocuklarım yok. Ay başında ödemek zorunda olduğum bir kiram da yok. Geçmişten gelen, hala temizlemekle uğraştığım araba veya öğrenim kredilerim de yok. Kazandığım paranın hatırı sayılır miktardaki kısmını da, sabah işe yetişmek için İstanbul'daki bilimum taksici amcalara ve çalışma sonucu oluşan yorgunluğum ile gerginliğimi atmak için çeşitli aktivitelere harcıyorum. Yani çalışmadığım takdirde, olmayacak giderlere...

"Ne yapıyorum?" diye soruyorum kendime. "Neden yapıyorum?"

Bugün de yine böyle bir gündü benim için. Duruşmadan çıkmış, ofise yetişmeye çalışırken ve korkunç bir trafikte kilitlenmişken, baro servisinden inip, topuklularım ve mini eteğimle iki şeridi ayıran demirin üstünden atlayıp metrobüse ilerlerken kalakaldım. Ne yapıyordum?

O anda pekala evimde güzel bir kahve demlemiş miskin miskin bir kitabın sayfalarını karıştırıyor, babamın evinde denize karşı keyif çatıyor veya manikür yaptırmış ne renk oje sürsem diye düşünüyor olabilirdim.


Akşam yapmam gereken işleri de toplayıp eve geldim, bir duş aldım, kendime zaman ayırdım uzun bir zaman sonra. Dürüst biçimde kendime sordum: Farklı bir hayat sürsem daha mutlu olur muyum?

Bir dilekçe yazarken tam işime yarayacak bir Yargıtay kararı bulduğumdaki hissi, patronumla birlikte katıldığım ve bundan daha bir sene önce ancak hayalini kuracağım toplantıları, içinde çalıştığım beni uykusuz bırakan projelerle gazete haberlerinde karşılaştığımda muzipçe gülümseyip kendi kendime "Siz öyle sanın" diye mırıldandığım anları düşündüm.

Şımarıkça sayılabilecek harcamaları yaparken dahi kimseden izin almam gerekmediğini, kendi kazandığım paralarla çıktığım onlarca seyahati, şu an dünyanın neresine gitmeye karar versem kendi paramla kalkıp gidebileceğimi, hayatımda son üç senedir canım ne yapmak isterse kimseden izin almadan yapabildiğimi hatırladım. Kelimenin tam anlamıyla kendi ayaklarım üstümde durduğumu ve özgür olduğumu, işimin beni özgür kıldığını ilk defa bu kadar net fark ettim.


Sadece, daha fazla dinlenmeye ihtiyacım olduğunu anladım. Bir de seyahat etmenin bana ne kadar iyi geldiğini, bunun benim için bir hobi değil, bir ihtiyaç olduğunu... Bu yüzden daha fazla dinlenmeye, gerektiğinde etrafımdaki insanlara "hayır" diyerek onları hayal kırıklığına uğratmaya ve seyahat etmeden bir ay geçirmemeye karar verdim.

Hayatınızda her ne yapıyorsanız yapın, kendinize "Bu yaptığım beni mutlu ediyor mu?", "Benim bilinçli seçimim mi, yoksa öyle geliştiği için mi yapıyorum?" diye sormayı unutmayın.

Kendi tercihlerinizle kalın!

2 yorum:

Aybeniz Akkaya dedi ki...

Gerçketen de haklısın.İnsan bazen yorulsa da,sevdiği işi yapınca farketmiyor. :)

Adsız dedi ki...

Bu dünyaya bir kere geliyoruz, sıkılınca kaseti değiştirme özgürlüğümüz var neyse ki ama çoğu kişi bunun farkında değil. Sen bedel ödemekten kaçacak bir kız değilsin, gönlün ne isterse onu yap :)

Pinterest'im

Instagram'ım