08 Kasım 2014

Akmerkez'de birbirine komşu bir İtalyan ve bir Fransız: Brasserie Cognac ve Serafina

İstanbul'da yaşıyorsanız son bir yılda -Karaköy istisnasını saymazsak- Taksim ve çevresinin kitle kaybının farkındasınızdır. Daha önce her kesimden, her zevkten insan için Asmalımescit civarları sevilen bir muhitken, artık bu kitle çeşitli semtlere dağıldı. Taksim bölgesi turistlere ve beşli onlu erkek grubu şeklinde gezenlere bırakıldı.

Bu dönemde, patlama yapan bölgelerden biri de Nispetiye Caddesi oldu. Ardı ardına restoranlar açıldı. O civarlarda yaşayanlar kadar, akşam yemeği yemek için trafiğe girmek istemeyen ve yakınlarda çalışan kişiler de bu mekanları tercih etmeye başladı. Hareketlendi, renklendi. Tek problem, hemen hemen hepsinin standart menülü ve dekorlu, ortalama lezzette yemekler servis eden zincir restoranlar olmasıydı.

Derken, geçen hafta güzel bir havadis aldık. Akmerkez'de uzun süredir "Burada güzel bir şeyler oluyor." dedirten tadilatlar tamamlanmıştı ve "Misafirin işittiği, gördüğü, kokladığı, tattığı ve dokunduğu her şey önemlidir." ilkesini benimseyen Dinesty, ilk mekanlarını burada açıyordu: Brasserie Cognac Türkiye ile Serafina Türkiye.


Açılışından bir önceki gün, her iki markanın da yaratıcısı olan, pek neşeli iki İtalyan ortak Vittorio Assaf ve Fabio Granato'nun da katılımıyla çok keyifli bir akşam yemeği yedik. Bu iki ortak o kadar renkli, o kadar keyifli insanlar ki, onların enerjisinin bulaştığı bir şeyin zaten harika olmaması mümkün değil.

Fabio Granato, Torinolu. New York'a yaptığı bir seyahatte, meşhur Studio 54'te bir kız ile tanışıyor ve New York'u bir daha hiç terk etmiyor. Mimari ve inşaat ile ilgileniyor ve temel amacı, insanları mutlu etmek.

Vittorio Assaf ise Milanolu. Önce siyasi bilimler, sonra hukuk okuyor, borsada çalışıyor, derken moda sektörüne geçiş yapıyor. 1985 yılında New York'ta Andy Warhol'un tabloları ile döşenmiş Cafe Candiotti'yi açıyor ve burası çok kısa bir sürede şehrin en hip mekanlarından biri oluyor.

Denizde, küçük bir bot ile kaybolup da o anda hayal edilebilecek en son şey olan "en harika pizza"yı tasarlamaya çalışmaları şeklinde çok matrak bir hikayenin sonucunda, ikisi ortak olup kendi markalarını yaratıyorlar. Amaçları harika İtalyan mutfağını lokallere, ünlülere, ailelere, ayrım yapmaksızın neşeli bir ortamda sunmak.

Sonra Victor Hugo'nun torununun torunu olan Fransız şefi Floran V. Hugo'nun önderliğinde, hem konforlu, hem gösterişli bir ortam yaratarak, fransız mutfağını da servis etmeye başlıyorlar. Böylece Brasserie Cognac doğuyor. Fabio Granato, mekanlarının dekorasyonları ve yenilemelerinden sorumlu; Vittorio Assaf menülerden.

İkisi de İstanbul'da açılan restoranları konusunda çok heyecanlı, çünkü burası onların Avrupa'daki ilk şubesi!


Ben yakın zamanda Roma'dan döndüğümden ve her gidişimde olduğu gibi, bu sefer de yine İtalyan yemeklerine doyamadığımdan, ilk önce Serafina'ya adımımı attım. Serafina'da baş başa yemek yemek isteyenler için küçük masalar kadar, daha kalabalık gruplar için rahat sohbet etmeyi mümkün kılacak yuvarlak masalar da mevcut.

Yemekten önce kendime bir bardak kırmızı şarap söylemiştim ki, Vittorio Assaf, kocaman gülümsemesiyle, şarabımın keyfini çıkarmamı; ama kokteyllerini de mutlaka denememi söyledi.

İtalyan mixologist tarafından hazırlanan kokteylim daha bardan bana doğru gelirken, görüntüsüyle beni tavladı. Bu kokteyl, önceden hazırlanarak şişelenmiyor, siz sipariş verdiğiniz zaman barda o an yapılıyor. İçerisinde taze çilek, şampanya ve çok az da votka var.

Bu kış şehirdeki en favori kokteyllerden biri olacağından eminim, o yüzden "Serafina Champagne Coctail" i bir yerlere not edin, bu taraflara yolunuz düşerse de mutlaka deneyin.


Ayrıca, şehirde başka hiçbir yerde bulamayacağınız trüflü pizzayı da tatmanızı şiddetle tavsiye ediyorum. İçindeki trüf tam kıvamında: Hem kokusunu, hem lezzetini veriyor, hem de damağınızı yormuyor. Genelde makarnada yemeğe alıştığım bu mantar, pizzaya da çok yakışmış.


İtalyan mutfağını gerçekten sevenlerdenim, Serafina da ofisime de o kadar yakın bir lokasyonda ki; sık sık yolumu düşürüp menüdeki her şeyi tadacağımı bildiğimden, diğer lezzetleri sonraki günler için saklayıp, hemen yan taraftaki Brasserie Cognac'a geçtim.


Burası, Paris'te arayıp da bulamadığım ve hayalimdeki Fransız ortamını sunan bir restoran. Personelin kıyafetinden müziğe kadar her şey kendinizi Fransa'da hissetmenizi sağlıyor. Biz gerçekten İstanbul'un ortasında olduğumuzu unuttuk.


İlk olarak, Coconut Martini ile birlikte peynirli hamur topları geldi önüme. Kırmızı kabak püreli deniz tarağı ile konyak ile hazırlanan Fleminyon Flambe'nin tadına, az sonra kalkıp havalimanına gitmem gerektiğinden, Cem'in tabağından otlanarak bakmakla yetindim.


Hep aynı şeyleri yemekten sıkıldıysanız ve yeni tatlar peşindeyseniz, Brasserie Cognac sizi bu yönden kesinlikle doyuracaktır. Bilirsiniz, Fransız mutfağının büyüklüğü ve ünü soslarına dayanır. Hatta sos kelimesinin kökeni de Fransızca sauce'den gelir. Brasserie Cognag'ta da masanıza servis edilen her yemeğin ardından o yemeğe özel hazırlanan sos geliyor ve önünüzde ekleniyor.

Fransız mutfağında etler her zaman az pişirildiğinden, az pişmiş et sevenler için burası bir cennet olabilir. Ancak tam tersine eti çok pişmiş sevenlerdenseniz, bu bakımdan size servis yapan kişi ile sıkı bir iletişim içinde olmanızı tavsiye ederim.

Brasserie Cognac'ta hepimizin favorisi, ton balığı, kişniş, limon kabuğu, zencefil ve patates waffle ile hazırlanan ton balığı tartar oldu. Hatta onu ucundan tatmakla yetinemeyip, bir porsiyonu tadını çıkara çıkara yemek için neredeyse uçağımı kaçırıyordum! : )


O gece bana bu lezzetlerde eşlik eden Deniz,  Batuhan, Gürhan ve tabii en çok, aynı apartmanda yaşıyor olmamıza rağmen, apartman dışında her yerde denkleştiğim ve harika organizasyonları ile bize pek keyifli akşamlar yaşatan Cem'e sevgiler; Brasserie Cognac ve Serafina'ya bu güzel akşam için teşekkürler.

George Bernard Show'un dediği gibi: There is no sincerer love than the love of food. Ve bu mekanlar da aşkınıza yeni heyecanlar katarak pekiştirmek için gerçekten ziyareti hak ediyorlar.



Hiç yorum yok:

Pinterest'im

Instagram'ım