01 Mart 2015

Aşk gidince sadece şefkat kalır.* Rio I Love You, Romeo & Giulietta, İki Kişilik Yaz

Sevgililer gününü içinde barındırması nedeniyle aşk ve kalp konseptli bir şubat ayını daha geride bıraktık. Kampanyalar, menüler, pastalar, vitrinler, dergi kapakları bu konseptten bolca nasibini aldı.

Yeterince kırmızı renk ve kalp şekli saldırısına uğradık ve bundan baydık.

Diğer yandan, evlilik, sevgililik, aşk, tensel çekim gibi ikili ilişkileri konuşmaktan, tartışmaktan ve bunları konu alan kitap, film ve oyunlardan galiba hiçbir zaman vazgeçemeyeceğiz.

Çünkü ne bilim, ne tecrübe, ne mantık kesin cevaplar verebiliyor bu konuda ve içinde çözülemeyen gizemler barındırıyor: Hayatlarının her saniyesini birbirine adamaya gönüllü olacak kadar birbirine aşık iki insanın, bir süre sonra birbirine tahammül edemez hale gelmesi; gerçekten isteyerek ve arzulayarak evlenmiş bir çiftin başka insanları tutkuyla arzulayabilmesi; olağanüstü güzel, hoş, nitelikli kadınların "Nasıl olabilir ki?" diye sorduracak kadar onların yanına yakıştırmadığınız adamlar yüzünden acı çekmeleri; bazı insanların hep mutlu ve güzel ilişkileri varken, bazı insanların bu ilişki konusundaki bahtsızlığı; birbirine inanılmaz yakışacaklarını düşündüğümüz arkadaşlarımız arasında yaptığımız çöpçatanlık girişimlerinin hüsranla sonuçlanması...

Bu ay "aşk" kokulu bir oyun, bir film, bir müzikal izledim.




Rio, I Love You:

Daha önce Paris ve New York versiyonları çekilen serinin üçüncü filmi Rio, I Love You.

10 yönetmen tarafından çekilen 11 hikayeden oluşuyor. Her biri bambaşka bir aşk hikayesi anlatıyor ve bu hikayenin başkahramanlarının yolu birbiri ile kesiştiğinden bir bütünsellik oluşturuyor. Ve tabii, hepsi Rio'da geçiyor. 

Bu film şu anda vizyonda değil; ama Başka Sinema  kapsamında şu anda sinema salonlarında gösteriliyor. Ben üniversitenin ilk yıllarında Cihangir'de otururken Alkazar Sineması vardı, bağımsız filmler oynardı bu sinemada. Canım sıkıldığında - ki o kadar boş zamanım vardı ki o yıllarda bu oldukça sık olurdu - gidip rastgele bir film izlerdim. Başka Sinema, bana Alkazar Sineması ruhu yaşattığı için, oldukça sıkı bir destekçisiyim.


Filmde anlatılan hikayelerin içlerinde benim favorilerim, İsa'dan telefon bekleyen çocuğun tatlılıktan öldüğü "O Milagre"  ile yaşlı adam ve genç kadının hikayesini anlatanı "La Fortuna" oldu; vampirli olan hikaye ise bence net kötüydü, o olmasa çok daha güzel bir film olurdu. 

Sadece kıştan sıkılan zihninize bol deniz, güneş ve yaz ruh hali aşılamak için bile izlenebilir bu film. Seversiniz veya sevmezsiniz, ama çıktığınız zaman iyimser bir ruh halinde olacağınızdan ve Rio biletlerinin fiyatlarını kontrol edeceğinizden eminim.

İki Kişilik Yaz

Alternatif ve sansürsüz tiyatro akımının İstanbul'daki öncülerinden DOT Tiyatro, benim için oldukça anlamlı ve özel. Çünkü Dot ile birlikte yayılan ve popülerleşen "in-yer-face" oyunları ile  ben gerçekten oldukça sık tiyatroya gitmeye ve bundan keyif almaya başladım. Ancak uzun zamandır DOT oyunları beni hayal kırıklığına uğrattığı için takip etmemeye başlamıştım ki, İki Kişilik Yaz ile yeniden gönlümü kazandılar.

Gizem Erdem ve Tuğrul Tülek'in performansı inanılmaz. Şarkı söylüyorlar, gitar çalıyorlar, dans ediyorlar ve oynuyorlar.



35 yaşındaki Helena ve Bob'un yolları bir barda kesişiyor. Bob yasa dışı işlerle uğraşan bir adam ve bir teslimat bekliyor, Helen başarılı bir boşanma avukatı ve o akşam buluşacağı adam tarafından ekilmiş.



Bağlanmaktan korkma, 35 yaşına gelmiş ve mutluluğu bulamamış olma, yapılması gerekenler, pişmanlıklar, korkular, unutulmuş hayaller gibi konuların harika bir oyunda karışımını bol kahkaha ile izliyorsunuz.

Mesaj olarak karşınızdaki kişiye "Hiç önemli değil." yazarken içinizden "Orospu Çocuğu" diye haykırıyorsanız, hayatınızdan mutsuzsanız, her şeyi boşverip gitmek istiyorsanız bu oyunda kendinizi bulacaksınız.

Yapılacaklar listenize mutlaka ve mutlaka ekleyiniz.

Romeo & Giulietta

Zorlu PSM uzun zamandır merak ettiğim bir etkinlik alanıydı. Londra, New York gibi seyahatlerimde bilet almak için çok geç kaldığımdan, bir türlü nasip olmayan ilk müzikal izleme deneyimim için tercihimi Romeo & Giuletta'dan yana yaptım.



Performansları ve dekor inanılmazdı. Özellikle arka fondaki üç boyutlu görüntüler müzikale inanılmaz bir etki katıyordu.

Yalnızca Zorlu PSM'in fiyat politikasını sıkı şekilde eleştirebilirim. Bu kadar iddialı bir projede dahi salonun yarısından fazlası boştu. Zira, biletler gerçekten oldukça pahalı ve bence ödenen fiyatı hakeder bir izleme açısı sunmuyor. Evet salondaki eğim çok iyi; ama balkonlar çok yukarıda ve çok geride. Ya fiyatları biraz düşürmesi ya da son dakika bileti gibi bir uygulama ile, satamadığı koltukları ulaşılabilir fiyattan satması lazım.

Açıkçası ben merakımdan gittim ve gerçekten keyifli zaman geçirdim; ama ödenen parayı hak eder miydi kısmını tartışabiliriz. Çünkü bir bilet, kampanyadan alınan bir uçak bileti ile kapışabilecek bir fiyata satılıyor.

Paylaştığım videodaki şarkının sözleri ise bir harikaydı: Biz dünyanın kralıyız. Biz seks, şarap, tanrıyız.

Aşkla kalın!



Hiç yorum yok:

Pinterest'im

Instagram'ım