24 Mart 2015

Şeker orucu, sağlıklı pratik yemek tarifleri ve juicing

Bundan sanırım iki sene kadar önceydi. Kesinlikle kilo veremeyenleri bile forma sokmasıyla meşhur bir diyetisyen ile tanışmıştım. Tamamen tesadüfen, ortak tanıdıklar vasıtasıyla bir restoranda, aynı masada oturmuştuk.

Adam, kendisinden danışmanlık filan almamamıza rağmen, bizimle beslenmeye ilişkin bilgilerini bonkörce paylaşmış, sorduğumuz her soruya cevap vermişti. Yine de aklımızı çelememişti. Her an yediğimiz her şeye dikkat etmek, katı yasakların olması, alkolden tamamen vazgeçmek gibi sonuçlara ulaşan tutkuyla savunduğu ilkelerini, biz fazlasıyla radikal bulmuştuk.

Masadan kalktıktan sonra da, saatlerce adamın dedikodusunu yapmış, inanılmaz sıkıcı bir hayat yaşadığı konusunda ve sağlık konusunda bu kadar takıntılı olmanın hastalıklı olduğu konusunda fikir birliğine varmıştık. Ayrıca adamın vücudu oldukça fit ve kaslıydı; ama görünüşü genel olarak sağlıklı ve dinç değildi. Tam tersine cildi soluk, yüzü zayıflıktan çökmüş bir haldeydi.

Bütün bunlara rağmen, o geceden aklımda tek bir cümle kaldı: "Şeker, vücudunuza alabileceğiniz en zararlı şey. Hatta kokainden bile daha zararlı."



Ben çayı kahveyi şekersiz içenlerdenim; ama diğer yandan tatlıya çok düşkün bir insanım.

Sabah kahvaltıda kremalı pasta yemeye bayılır, kahvemin yanında çikolatayı eksik etmez, pek çok öğünde yemek yerine tatlı yerim. Hayatımdan pek çok gıdayı hiç zorlanmadan çıkartabilirim; ama çikolata için aynı şeyi söylemem. Sık sık tatlı krizlerine girer, her şeye üşenirken, pasta veya çikolata almaya kesinlikle üşenmem.

Annem bundan üç ay kadar önce sağlıklı beslenme için danışmanlık almaya başladı. Bu süreçte de gerçekten inanılmaz bir irade ile de bütün beslenme tarzını değiştirdi. Adana'daki meşhur ciğerci BirBiçer'de yalnızca haşlanmış karnıbahar yiyen ilk ve tek insan olarak tarihe bile geçti. Beslenme düzenini değiştirmesinin üzerinden çok uzun bir zaman geçmemiş olmasına rağmen, vücudundaki verilerin inanılmaz olumlu bir seyir izlemesi gibi gelişmelerin yanı sıra, görünüşünde de gözle görülür değişimler oldu.

Alışkanlık ve eylemlerin bulaşıcı bir etkisi vardır ya, bunu gözlemledikçe, kendi beslenme düzenim hakkında biraz kafa yormaya başladım. Bir sabah uyanıp, bütün hayatımı değiştirmeye, çok daha sağlıklı bir insan olmaya karar vermeyecektim muhtemelen. Minik minik değişiklikler bile yapsam benim için kar olacaktı.

Düşündüm taşındım, o bahsettiğim diyetisyenin şekere dair söyledikleri aklıma geldi, biraz araştırma yaptım ve "Şekeri hayatımdan çıkartabilir miyim acaba?" diye sordum kendi kendime. Ve test etmeye karar verdim.

"Şeker orucundayım." dediğimde, hep aynı soru ile karşılaştım: "Hangi şeker?"
Benim ilk hedefim bildiğimiz beyaz ve esmer şekerdi. Yani her türlü paketli abur cubur, çikolata ve her türlü tatlı. Meyvenin içindeki filan şekere hiç kafayı takmadım, hiç bir sınırlama veya yasak getirmedim.

İlk günlerde çok zorlandım. Çünkü niyetlendiğim gün ofiste en sevdiğim eklerden bir paket vardı, ertesi gün kardeşim leziz görünen bir kutu profiterol ile eve geldi, ondan bir sonraki gün de İstanbul'da en iyi olduğu söylenen bir katmer fırından yeni çıkmış olarak karşıma kuruldu.

"Hayır." demek çok zordu; ama diğer yandan da daha bu kadar kısa zaman içinde pes etmeyi kendime yediremediğimden, içim giderek "Şeker orucundayım" dedim ve bunları yemeyi reddettim.

Sonra gerçekten kolaylaştı. Kuruyemiş taşımak ile hafif acıkmışken kek ve kahve yerine, salatadan yana tercih yapmak bir süre sonra kendiliğinden oluyor ve açıkçası hiçbir büyük eksiklik de hissetmedim ilk günlerden sonra.

Yaklaşık yirmi gündür "şeker orucumu" sadece bir kere bozdum ve tatlı yedim. Bu aralar beni her gören "Sen ne kadar kilo vermişsin." diyor. Ve hayatımda değiştirdiğim şimdilik tek şey, şekerin kıçına tekmeyi basmak oldu.

Bu konu hakkında yazılan sağlık yazılarını okudukça daha çok ikna oluyorsunuz ki, şeker gerçekten vücudunuza oldukça zararlı. Ben "yasak" kelimesinden hoşlanmıyorum, insanın kendisini keyif aldığı şeylerden tamamen mahrum bırakmasına da karşıyım. Ama gündelik beslenmeden şekeri çıkartmak gerçekten sağlıklı yaşam için güzel bir adım olabilir.



Ayrıca biliyorsunuz, #dahaiyiben projem kapsamında evi köşe bucak toparlıyorum. Buna haftada yalnızca bir iki saat ayırabildiğim için oldukça yavaş ilerlediğimi kabul etmeliyim. Yine de güzel şeylere vesile oluyor. Yıllardır bir yerlerde görüp kesip sakladığım yemek tarifleri evin her yerinde dağılmış haldeyken, onları bir kutuda topladım. Her gün bir tanesini seçip deniyorum.



İlk gün en kolay tarif ile başladım: Ispanaklı ve avakadolu salata. 

Ispanakları güzelce yıkadıktan sonra, marul ve ıspanağı dilediğiniz büyüklükte kesiyorsunuz. Evden dışarı çıkmayacaksanız, soğanları da halka halka dilimliyorsunuz. Bir tane de avokadoyu dilimledikten sonra, bunların hepsini karıştırıyor ve üzerine biraz dolmalık fıstık ekliyorsunuz. Sos olarak ben zeytinyağı ile elma sirkesi kullandım.

Avokadoya bayılıyorum ben, inanılmaz karakterli, siz canınız istediğinde değil, o yenmeye hazır olduğunda yiyebiliyorsunuz. Deneyerek, bir kaç avokadoyu çöp ettikten sonra, doğru kıvamı bulmayı öğreniyorsunuz. Hemen yiyecekseniz, markette satın alırken, yumuşamış ancak henüz kararmamış olanlardan alın. Aynı gün içinde tüketmeyecekseniz, taş gibi sert olanları tercih edin, bence yumuşatmak için gazete kağıdına sarmak gibi tavsiyeleri de unutun gitsin - gıdaları gazeteye sarmak hiç hoş değil-, ayrıca zaten dolapta bir kaç gün sonra kendiliğinden yumuşayacaklar.



İkinci tarifim, Fırında fesleğenli patlıcan olağanüstü lezzetli oldu.

Malzemeler: İki patlıcan, iki demet taze fesleğen, bir bardak un, bir yumurta, 1/3 bardak süt, pul biber, kekik, ketçap, acı sos ve küçük mozarella peyniri, iki diş sarımsak.

Patlıcanları şeritli olacak biçimde soyduktan sonra, iki santim kalınlığında dilimliyorsunuz. Bunları önce una, sonra yumurta ile süt karşımına batırdıktan sonra, yağlı kağıt yerleştirdiğiniz fırın tepsisine diziyorsunuz. Üzerlerine kırmızı biber ve kekik karışımından döküyorsunuz. Bunlar 180 derece ısıtılmış fırında 15 dakika pişiyor.

Bu sırada, bir sos tenceresinde ketçap, acı sos, sarımsak ve ince ince dilimlediğiniz fesleğenleri ateşte biraz karıştırıyorsunuz. Fesleğenlerin hepsini kullanmayın, en son servis için de ihtiyacınız olacak.

Patlıcanlar fırında piştikten sonra çıkartıyorsunuz, üzerine hazırladığınız sostan biraz koyduktan sonra, birer parça mozarella peyniri yerleştirip tekrar fırına veriyorsunuz. Bu sefer beş dakika kalması yeterli. Peynir eridikten sonra, çıkartıp servis tabağına diziyorsunuz ve üzerlerini fesleğen yaprağı ile süslüyorsunuz.

Üstelik de fesleğen, aşk tanrıçası Erzulie'nin bitkisiymiş ve aroması afrodizyak etkiliymiş, aklınızda bulunsun :)


Haftasonu da Le Meridien İstanbul'da Vitalis Life'ın lansmanına katıldım. Vitalis Vife, son zamanlarda oldukça popüler olan juice kürlerini uygulamak isteyen ama bunları hazırlamaya vakti olmayanlar için, juice hizmeti sunan bir şirket. Juice kürü yapmaya karar verdiğinizde, siparişinizi veriyorsunuz ve onlar sizin için hazırlayıp, ev veya ofis adresinize taze taze getiriyorlar.

Lansmanda ayrıca, 102 kilodan 84 kiloya düşen ve kendi serüveninden yola çıkarak bir kitap yazmaya karar vermiş olan Cenk Kıral da, JUICING kitabını tanıttı. İki şekilde juicing'i hayatımıza uygulayabileceğimizden bahsetti. Ya mevzim dönümlerinde, bir kaç günlük detox kürlerini yaparak; ya da daha güzeli her gün sabah kahvaltısı veya akşam yemeği yerine bir şişe juice içmeyi hayatımızın bir parçası haline getirerek...

Açıkçası bugüne kadar böyle bir kür yapmaya hiç ilgi duymamıştım. Bu etkinlikte pek çok ürünün tadına baktım ve düşündüğümden daha lezzetli olduklarını fark ettim.




Pazar sabahı da güne ıspanak, limon, taze zencefil, yeşil elma ve salatalıktan oluşan juice ile başladım. Hiç fena olmuyormuş, hem çok tok tutuyor, hem de gerçekten pratik.

Önümüzdeki iki haftasonu yurtdışında yeni keşifler peşinde olacağım; ama bir sonraki haftasonu için böyle bir kür uygulamaya karar verdim. Bakalım nasıl oluyormuş...

Sağlıkla kalın!


4 yorum:

Gökkuşağı Dosyası dedi ki...

Chocolate is salad'a sesli güldüm! :)

semoş dedi ki...

Keşke bende bırakabilsem şekeri seni tebrik edip kendim için senden feyz alıyorum ve bu dakika itibari ile bırakıyorum şekeri:)

İslamda.org dedi ki...

Çok teşekkür ederim ayrıca sitemi ziyaret etmeyi unutmayın https://islamguzelahlaktir.blogspot.com/

Adsız dedi ki...

Merhabalar, bir tarifinizde ketçap yazmışsınız ama ketçapta da şeker var :)

Bu arada blogunuza bullet journal'ı Google'da aratırken ulaştım. Çok tatlı yazılarınıza tek tek göz atmaya başladım.

Hayat neşeniz hiç solmasın, çok sevgiler!
Yasemin

Pinterest'im

Instagram'ım